Karakura'nın Öykücüsü

Karakura'nın Öykücüsü
@sircakoskunmisafiri
Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı.
Reklam
Monte Cristo Kontu
-Ama siz kimsiniz? Söylesenize, kimsiniz? Tanrım! -If Şatosunun zindanlarına gömdüğünüz bir bahtsızın hayaletiyim. Tanrı, sonunda mezarından çıkan bu hayalete Monte Cristo kontunun maskesini taktı ve bugün kendisini tanıyabilmeniz için elmaslarla ve altınlarla donattı.
Sayfa 687Kitabı okudu
Haklı bir isyan!
"...Sınavların kolayca kaybedilebildiği, ama asla hakkıyla kazanılamadığı bir ülkede yaşadığımı ilk kez o an farkettim...'

Reader Follow Recommendations

See All
Çağımızın Yaş Sorunsalı
Suları boşa akıtan,kurak ve renksiz bir çağda yaşıyoruz.Meyveler ve sebzeler mevsimleri şaşırdığı gibi, insanları da kendi yaşlarının mevsiminde bulamıyoruz. Hepimiz, başka yaşların rollerini oynuyoruz. Yirmisinde, otuzunda, hayatın çok uzaklarında elleri bomboş çocuklar; kırkında, ellisinde sığ, beceriksiz gençler, altmışlarda hırslı, hızını alamamış yaşlılar...
"..Yorgunlukları, sorumlulukları biz seçmişsek, onlara katlanmamız da o denli kolay olacaktır. Mutluluk, kanımca vıcık vıcık bir muhabbet değil, hangi bağlamda olursa olsun yaratmaktır.."
Sayfa 246Kitabı okudu
Reklam
"İnanmış bir avuç insan, neye inanacağını bilemez ordulara bedeldir."
"Kalacak bir yer arıyordum. Bana bir adres verdiler. Evin sahibiyle birlikte gelip kapıyı çaldık.Kapıyı açan genç hanım, baharlı bir fesrengiydi. Gözleri altın ışıklı. Sen, Arnavutköy'ün tamamısın Nevnihal.Vuruldum mu sana? Hayır, bu kolay bir şey. Hayatımı bağlamak isteği duydum. Bir limandın, canımı kurtaracaktın. Bir güneş,karda yorgan,savaşta at gibi. Bunlar sana bayağı mı geliyor? Benim için değil. Herkesin bulduğu sözlerle anlatırsam seni hafifsemiş olurum gibime geliyor. Aşık olmadım, seni sevdim. Seveceğimi ilk anda anlamıştım."
Sayfa 322 - Bilgi yayıneviKitabı okudu
Hüsn içinde sen garîb ü şehr içinde ben garîb Gel ikimüz bir olalum sen garîb ü ben garîb ( Güzellik içinde sen biriciksin, şehir içinde ise ben tek başımayım, sen de garip ben de, gel ikimiz bir olalım.)
İstanbul'un Karanlık İşgal Günlerinden...
Uzakta çok uzakta kıvrak bir ut sesi.Bir yitiyor, bir darbukanın duruşlarında yükseliyor. Ne bitmez sevinç gösterisi... Onlara ne yapmışlardı? Bağrımıza basmıştık. Yüzyıllardır onlar da Osmanlıdır demiştik. Komşuyduk. Yangında, zelzelede ,selde, baharda, bayramda korkuyu ve sevinci birlikte yaşamıştık. Acılı günlerimiz ortaktı, biz öyle inanıyorduk. Şimdi bizim acımız, onların sevinci. Yürek buna nasıl inansın? İnansın ve sonra dayansın? Yaşlılarımız birbirinin ibadethanelerine giderlerdi ve onlar bize öğretmişlerdi ki: "Hepiniz kullarsınız, aranızda bir fark yoktur." Küçüklere yeni gelenlere bizde de onlarda da aynı şeyi söylemişlerdi. İnandıklarını sandık. Kendini beğenmemeyi böylece öğreniyorduk. Onlar onlar diyorsam, bunu şimdi diyorum. Onlar ve biz, hepimiz Memaliki Osmaniye'nin mümtaz kişileriydik. Sonra ne zaman kin birikti içlerinde ve taştı, güçlüklere dayanıp bizi boğmak istediler? Buna hakları yok, olamaz.
Sayfa 61 - Bilgi yayıneviKitabı okudu
Yılkılıklar canavarla kapıştılar...
"Atların kişnemeleri,kurtların çenilemeli ulumaları ovayı titretiyordu. Sesler yelin acı ıslığını yeniyor, bir oraya bir buraya tozan karların arasından ova boşluğuna yayılıyordu... ...Sayısız köpek kulaklarını dikti... ...Köylerde konuşmalar oldu: -Yılkılıklar canavarla kapıştılar.Allah zabınına acısın. Ne gâvur ki canavar. Bir perişanı yıkmadan geri döner mi hiç!... "
Reklam
Bu yılın Yılkılıkları...
"...Kişnemeleri bırakan beş at da hızla ileri fırladılar.Geride Doru ve Çılkır'la birlikte altı at kalmıştı.Hepsi saman düşmanı, ot,arpa düşmanı gözden düşükler. Hepsi bu yıl başlarının çaresine bakacak altı at. Bu yılın yılkılıkları... "
Aşk, vahşi bir kuştur...
"...O sizi asla anlayamaz.asla!..Siz sevgiyi destanlarda,çoban muaşakası masallarında, Romeo ve Juliette'te olduğu gibi anlıyorsunuz.O ise İngilizlerin flört dedikleri muaşaka tarzından başkasını bilmiyor. ...Halbuki aşk,sizin ve benim bildiğim aşk öyle mi? Bu bir vahşi kuştur ki,bir salonda,bir eğlence ve bir süs gibi dizden dize,omuzdan omuza dolaşması şöyle dursun,gagasının dokunduğu yerde kanamadık et,parçalanmadık kumaş; kanadının havasında devrilmedik eşya,kırılmadık saksı kalmaz.O kadar vahşi,serkeş ve haşindir...Zira bu haddizatında salona sığmayan bir mahluktur,yuvası yalçın kayalar üstünde veyahut çöllerin içindedir... ...Hakkı Bey, dedi! Siz, Seniha'ya gülünç görünüyorsunuz. Zira,başınızın üstünde bu kuşu taşıyorsunuz... "
"...Seniha,şimdi böyle başıboş şahlanmış bir hayvan üstünde gibiydi.Fakat,kendini daracık bir saha içinde, mahsur ve mahpus hissediyordu.Ruhunda çılgın cevelanların,bitmez tükenmez mesafelerin hasreti vardı... "
Alafranga asrın icabatı...
"...Naim efendi, evin içinde ne olursa daima bu "acayip " kelimesiyle adlandırırdı.Teessürleri asla bir öfke derecesine varmazdı,zirâ,gördüğü ve işittiği şeylerin hiç biri garabetlerinin derecesi itibariyle hafsalasına sığacak bir mahiyette değildi. ...Kızmak veya gücenebilmek için mutlaka biraz anlamak lazımdır.Naim efendi ise ne damadının, ne torunlarının yaşayış tarzlarındaki manayı anlayamıyordu. Alafranga asrın icabatı... "
Seniha'nın takdire şayan betimlemesi...
"...Seniha, daima en son çıkan moda dergilerine benzerdi. Körpe,ince,çalak vücudu ipekböcekleri gibi daimi bir istihale(başkalaşım) içindedir. ... İçi de tıpkı dışı gibiydi;tıpkı gözlerinin rengine benzeyen bir ruhu vardı,kâh ihtilaçlı,kederli, bulanık ve fena,kâh berrak,râkit ve ekseriya bir havai fişek gibi şenlikli idi. Fakat bu küçük,şeytani mevcudiyetinin hiç değişmeyen bir hususiyeti vardır ki, o da alaycılığı ve şuhluğudur. "
"Naim efendiler bu yaz Kanlıca'ya taşınmadılar.Zamanlar artık eski zamanlar değil, iki sene içinde pek çok adetler değişti. "