Ama hiç kimse bizi kendimizden daha fazla sömüremez, hiç kimse bize kendimizin zarar verdiğinden daha fazla zarar veremez. Bize zarar veren, içimizdeki Yargıç,Kurban ve İnanç sistemimizdir. Evet, insanlar annelerinin, babalarının, karılarının, kocalarının kendilerini sömürdüğünü, kullandığını, suistimal ettiğini söylüyor ama biz bunun çok daha fazlasını kendimize yapıyoruz. İçimizdeki Yargıçtan daha kötü bir Yargıç olamaz. Başkalarının önünde bir yanlış yaptığımızda hatamızı kabul etmeyip örtbas etmeye çalışırız. Ama kendi başımıza kalır kalmaz, Yargıç öylesine üzerimize gelir ki, suçluluk duygusu öylesine güçlüdür ki, kendimizi aptal, kötü ve değersiz hissederiz.
Yalnızdık hatta bazılarımız yapayalnızdık. Koca koca toplumların, ailelerin içinde öyle yalnızdık ki sığınacak bir aşk bulamazsak sanki var olamayacaktık. Çünkü aynı anda karşılıklı olarak düşünülmek, hissedilmek, merak edilmek, istenmek öylesine güçlü bir duygu kokteyliydi ki hayatın anlamına ipucu gibiydi.
Bu dünyada bir tek şey istedim. Biri beni anlasın, biri beni gerçekten anlasın. Yıllardır kaybolduğum o köhnemiş, toz toprak içindeki, yıkılmaya yüz tutmuş metruk binadan çıkayım. Gökyüzünü göreyim.
Neden Oblomovluk olmasın? Sanki herkes bu benim hayalimdeki gibi bir hayat için uğraşmıyor mu? Sizin bütün koşuşturmalarınız, tutkularınız, ticaretleriniz, siyasetleriniz hep sonunda rahat etmek için, kaybolmuş bir cenneti bulmak için değil mi?