Peyami Safa
Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa ile Server Bedia Hanım'ın çocuğu olarak 2 Nisan 1899'da dünyaya gelen usta yazarın ismini, Şair Tevfik Fikret koydu. Birçok kaynağa göre İstanbul Gedikpaşa'da doğan usta kalem, bazı kaynaklara göre ise Osmanlı bürokratı olarak Anadolu'da görev yapan babasının işi nedeniyle
renk tonlaması özenle yapılmış bu gözlerini açısı özenle ayarlanmış kaşlarını senin siyah bir şelale gibi dalganırken saçların sana kar gibi beyaz bu kağıtlarda üşünmemiş bir kıştın dememi biliyorum bu siyah beyazlığın içinde külümün nasıl gri kalabildiğini sen bu kadar güzelken seni sevdim demek bile saçma olurdu gülüşündeki o dudaklarının kıyısındaki üçgen yanaklarında ne kadar derinlik vereceği milimetrik ayarlanmışken sana çok güzel gülüyorsun demek bile saygısızlık olurdu ellerimde bir kağıdın üstünde kalan yüzüne baktığım bir hayata hayat demek bile saçma olurdu bir yerlerde canlı ve hareketliyken bu elindeki cansızlığa fotoğraf demek gerçekten saçma olurdu.
Reklam
Bir ayrılığın üç adımıydılar. Adam gitti... Kadın kaldı. Çocuk büyüdü... Şimdi gelincik bir ayakkabı kutusunda, Siyah beyaz resimlerle birlikte. Ayakkabı kutusunun anısı çocuğun kilitli kalbinde. Bir ayrılığın üç resmiydiler. Adam,kadın ve çocuk. Perdeler,kapı kolu ve merdiven. Bir ayrılığın üç şahidiydiler (İclal Ayın)
“Senden sonra hayat benim için siyah beyaz bir film karesinden ibaretti.”
Duygular renk renktir; çiçeklerden daha çok gül, menekşe, papatya, sümbül, kardelen, yasemen, erguvan, jakaranda, begonvil ve adını bilmediğimiz niceleri. Çoğu zaman adı yoktur duyguların aslında. Net olarak ad verdiğimizde bile saf ve arı değillerdir. Saf aşk, saf sevgi, saf hüzün yoktur. Hani bazan bilemeyiz ya adını duygularımızın; sevgi mi, aşk mı, yoksa değil mi! Mevcut zamanın ve koşulların kuralları daha kesindir ve bizi, duygularımıza ad vermeğe zorlar. Bu açmazı yaşamaktan uykusuz geceler geçirir, huzursuz zamanlar yaşarız. Oysa bırakmalıyız kendimizi dalgalara.. Her dalganın bir adı yoktur. Beyaz ve siyah arasındaki sonsuz tonun her birinin bir adı yoktur. Bazan nefrete yaklaşır kayığımız bazan sevgiye Verdiği sözü tutmuyor hayat, tutsa bile, özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor. Uzaklığın büyüsü, cennetler gösteriyor bize. Ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. Demek ki, mutluluk ya gelecekte ya da geçmişte; şimdiki an, güneşli ovanın üzerinde dolaşan bir küçük buluta benziyor; önü arkası pırıl pırıl bu bulutun; ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor.
Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer
| Mutluluk Üzerine
Reklam
939 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.