“... maddi ya da manevi bir pisliği bir yerden kovsanız da başka bir yere sıçrayacaktır. Pisliğin kendiliğinden yok olmasını beklemek gerekir. ... Önyargılar, gündelik yaşantımızdaki bütün bu pislik ve iğrençlikler gereklidir, çünkü bunlar gübrenin kara toprağa dönüşmesi gibi zamanla faydalı bir şeye dönüşür. Kökeninde pislik barındırmayan iyi bir şey dünya üzerinde bugüne kadar görülmemiştir.”
Bu pasaj Aziz Augustinus görüşlerini aklıma getirdi. Madem Tanrı mutlak iyi ve mutlak bir güç, neden dünyada bunca kötülük var? Ya da Boethius’un “Hiçbir şey kendi içinde kötü değildir; her şey onun hakkında nasıl düşündüğünüze bağlıdır.” sözünden sonra elbette sonucu Aristo’nun Kathatsis’ine bırakıyorum. İyi varsa kötü-iğrenç olan da var. Bu kötü ve iğrenç olan dış vurulmalı ki insanda duygu boşalması ya da rahatlama yaratsın. Ama pislik ya da kötü diye adlandırdığımız şeylerin zamanla gübre gibi mahsül verimine olanak sağlamasının yanında felaket getirme özelliği de yok mudur sizce? Tüm kötü ve iğrenç şeyler sizleri iç çatışmalarınızdan kurtarıp, ibret almanızı sağlamakla mı yükümlü? Mesela, Etiyopya’da 1984-85’te siyasi nedenlerden ötürü şiddetlenen kıtlık ve kuraklık, bir milyondan fazla insanın açlıktan can çekişerek ölmesine sebep olduğunda, Çehov’un gübre teorisi ne kadar geçerli olmuş oluyor?