Nora Seed, kedisiyle beraber yaşayan, hayattan bir beklentisi kalmayan, yaşamaktan keyif almayan bir kadın. Belki de onu o hayata bağlayan tek şey olan kedisi Voltaire’i de kaybetmesiyle, artık yaşamak istemediğine karar verir. Fakat intihar girişimi onu çok farklı bir evrene götürür. Gece Yarısı Kütüphanesi’ne. Burası zamanın akmadığı, ölüm ile yaşam arasında, hayatında yaptığı seçimlerin farklı versiyonlarıyla dolu kitapların olduğu bir kütüphanedir. Nora, vereceği farklı kararlar sonrasında nasıl hayatlar yaşayabileceğini deneyimledikçe, sadece aldığı büyük kararlar değil, onun için çok küçük olan bir detayın bile hayatını nasıl etkilediğini farkedecektir.
Hayat seçimlerden ibarettir derler ya, peki hiç yanlış seçimler yaptığınızı düşündüğünüz oldu mu? Ya da yapmadığınız seçimde aklınızın kaldığı? Mutluyken, bir amacımız, hedefimiz varken, sevdiklerimiz yanımızdayken hayat ne kadar da yaşanılası geliyor. Peki en ufak olumsuzlukta neden etrafımızı “keşke” ler, pişmanlıklar, umutsuzluklar sarıyor ve hayattan soğuyoruz. Ama zaten hayat böyle bir şey değil mi, hem iyi hem kötü… Peki sizin pişmanlıklarınızı telafi etme şansınız olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydınız?
Kitap son derece yalın, bir o kadar da derin mesajlar içeren bir dille yazılmış. Okurken durup “acaba böyle olsaydı nasıl olurdu” diye düşündüğüm anlar oldu. Kurgusu güzel, duygusu derin ve farkındalık yaratıcı, keşke filmi de çekilse dediğim bir kitap olmuş. Daha söyleyecek çok şey var ama en iyisi siz bu kitabı okuyun:)