Mən niyə, məsələn, sənin otağındakı xoşbəxt şkaf deyiləm, o şkaf sən kresloda, yaxud yazı stolunun arxasında oturanda, divanda uzananda, yatanda düz sənə baxır...
Ben peki bunca kolaylığın içinde bu kadar güçlüğü nasıl buldum da onun kendisi oldum? Bu kadar, eğlenmenin de, üzülmenin de, yapışmanın da bu kadar yakınındaki milyonlarca insandan benim nasıl haberim olmadı? Ben yaşarken bunlar nerdeydi? Şimdi öldüm de mezarlık sakam bunlar mı oldu? Ben dünyanın neresini tutmuşum, neresinden bakmış da korkmuşum, bu kadar bana gözyaşı döktüren ve yirmi beş yaşımda gözlerimin çevresini kırıştıran o ışıklar, o bana uzak olan ışıklar nerede? Ben, dışarıyı görmeden içine bakan ben, bu kopkoyu dehlizimde elimi kendi duvarlarıma çarpa çarpa kendi içimde gittim, geldim. Neden şöyle bilmenin, tanımanın uçucu, uçurucu hafifliğini bir türlü edinemedim?
"Gemi gelebilir. Ben yokken gelirse beni almadan gider
diye korkuyorum."
"Ne gemisi?"
"Kuru yük gemisi."
"Niye bu kadar önemli peki o gemi?"
"Babam var çünkü içinde. Ben küçükken annem bizi bırakıp gitti. Daha renkli bir hayatı olsun diye gitti. Babam benimle
ilgilenebilmek için işini bıraktı. Sonra, her gün iş aradı. Beni
de yanında götürebiliceği bir iş. Yol-yemek-sigorta olsa yeter
bize be İsmail derdi. Ama bulamadı. Sonra bi' gün hastalandı.
Bi' daha kalkamadı yatağından. Beni almaya geldi birileri.
Gitmek istemedim ama babam dedi ki, ben iş buldum İsmail,
gitmem gerek. Gemide olcam, her gün el sallıycam sana o
gemiden. Sonra bi' sabah gelcem seni de akam, beraber çekip
gitcez buralardan."
"O günden beri o geminin gelmesini mi bekliyorsun?"
"Evet. Gelcem dedi çünkü. Gelmem deseydi beklemezdim.
Niye gelcem desin ki gelmiycek olsa ...
Mən dedim, vurğunam Azərbaycana,
Deyirəm, heç zaman xırdalanmasın
Könlümdən ucalan bu avaz, bu səs.
Böyükdür, ucadir məsləkim mənim.
Bala anasına "sevirəm?"deməz,
Mən də deməmişəm, a Şəkim, mənim.