Öncelikle belirtmeliyim ki; eserde ne günümüzdeki sevenleri tarafından Batı karşıtı (Elçi tokatlayıp, ajanları sarayından kovan...) Abdülhamid, ne de muhalifler tarafından ‘’kan kusturan’’ düşünceye olabildiğince müdahale eden hatta hiç tahammül edemeyen, jurnallerle birçok aydını sürgüne gönderip, bilinmeyen!! şekilde ölmelerine neden olan (Namık Kemal, Mithat Paşa gibi...) bir ‘’Kızıl Sultan’’ var.
Yazar, Fransızcayı çok iyi bilen, alkoller arası kardeşi Murad kadar olmasa da iyi, bilmem polisiye yazarına Mecidiye nişanı gönderecek kadar sıkı bir polisiye okuru, sarayında opera ve tiyatro için ayrı bir sanatçı grubu olan, ülkede Batı tarzı reformlar yaptığı, kız okulları açıp, demiryollarını getiren, diğer yandan da Osmanlı’yı parçalamak isteyen dış mihraklara!! karşı ümmetini bir arada tutmak ve “şeyhülislamlar, müderrisler, tarikatlar, şeyhler” in tepkisini çekmemek için görünüşte İslâmcılığı benimseyen bir padişah portresini bize sunmaktadır.
Ancak şu bir gerçektir ki, Batı tarzı bir eğitim almış ve o kültürü tanımış padişah hiçbir zaman halkını o şekilde görmek istememiş, her zaman halkını yönetmek, istibdat altında bulundurmak istemiştir.