İlke

Her şey dönüp dolaşıp toplumdan yabancılaşmama geliyor. Tom toplumun belirgin bir biçimde iyileştirilemeyeceği, ya da benim ona uyum sağlayacak biçimde değişemeyeceğim görüşüne katılmıyor. Bu durum beni depresyona sürükleyip bütün öfkemi kendime yöneltmeme neden oluyordu. Depresyon buymuş zaten, dediklerine göre. Fakat depresyon aynı zamanda motivasyon eksikliğine neden oluyordu. İçimde giderek büyüyen bir boşluk oluşuyordu. Eroin o boşluğu dolduruyor ve bana aynı zamanda kendimi mahvetme ihtiyacımı giderme olanağı sağlıyordu. Burda Tom'la aynı fikirdeyim aslında. Fakat onun durumu bütün umutsuzluğuyla görmeyi reddetmesine gelince, işte orda ayrılıyoruz. O benim kendime yeterince saygım olmadığını ve suçu topluma yıkarak bununla yüzleşmeyi reddettiğimi düşünüyor. Toplumun bana sunduğu ödülleri ve övgüleri (ve başarısızlık durumunda ayıplanmayı) hiçe saymamın aslında bu değerlerin kendilerini reddetmek anlamına gelmediği, kendimi onları kabul edecek kadar iyi (ya da kötü) hissetmediğim anlamına geldiği kanısında. Açıkça, "Bu niteliklere sahip olduğumu sanmıyorum" (ya da, ben bunların üzerindeyim) demek yerine, "Hiçbi şeyin bi s*** anlamı yok ki" diyordum.
Sayfa 188Kitabı okudu
Reklam
Başarı ve başarısızlık arzunun tatmin edilmesi ya da içinde kalması anlamına gelir. Arzu ya kişisel dürtülerimize bağlı olarak baskın bir biçimde içseldir, ya da esasen reklamlarla veya medyanın ve popüler kültürün sunduğu rol modelleriyle uyarılmış bir biçimde, dışsal. Tom benim başarı ve başarısızlık kavramlarımın toplumsal düzeyden çok kişisel düzeyde geçerli olduğu görüşünde. Toplumsal ödülü kabul etmediğim için başarı (ve başarısızlık) sadece anlık olabilirdi benim için, çünkü bu deneyim toplumsal destek gören bir servet, güç ve statü düşmanlığıyla, ya da başarısızlık söz konusu olduğunda utanç ve ayıplamayla sürdürülemezdi. Bu yüzden, Tom'a göre, bana sınavlarda başarılı olduğumu ya da iyi bir işim olduğunu ya da güzel bir piliçle çıktığımı söylemenin bir yararı yoktu; bu tür övgüler bir şey ifade etmiyordu benim için. Tabii ki, gerçekleştiklerinde bu şeylerin keyfini çıkarıyordum, fakat değerleri kalıcı olamazdı, çünkü onları değerlendiren toplumun kabulü söz konusu değildi bende. Tom'un anlatmaya çalıştığı, hiçbir şeyi s***di, sanırım.
Sayfa 187Kitabı okudu
En sonunda masanın başına geçip aşık olduğu kıza ondan af dileyen ve kendini delilikle suçlayan, tutku dolu bir mektup yazdı. Sayfalar dolusu deli dolu, taşkın kelimeyle üzüntüsünü ve çektiği acıyı kağıda döktü. İnsanın kendi kendini suçlamasının keyif veren bir yanı vardır. Kendi kendimizi suçladığımız zaman başka birinin bizi suçlamaya hakkının kalmadığını düşünürüz. İnsanın ruhunu suçluluk duygusundan arındıran şey itiraf etme eyleminin kendisidir; günah çıkartan rahip değil. Dorian mektubu bitirdiğinde kendini bağışlanmış hissediyordu.
Sayfa 112Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Adeta bir erkek derecesinde hüner ve bilgi edinmeye uğraşıyorum. Evlerde vakit geçirmek için icat edilmiş kadın eğlenceleri içimdeki sıkıntıyı tamamıyla def'e artık yetmiyor. Sporculuğa, erkeklere has sayılan eğlencelere kalkışıyorum. Bir Türk kadın için böyle şeylerin yapılması değil, belki akla getirilmesi bile cürettir. Fakat ne yapalım? Bizi adet birçok şeylerden ayrı tutuyor, yoksun ediyor ama tabiat etmiyor. Tabiat bize de faaliyete muhtaç bir beyin, sinirler ve kaslar vermiş... Bunlar işlemek ister... Bir vücudun tembelliğe mahkum kalmasından doğacak fenalıklar saymaya lüzum yok. Umumi sağlıktan, çocuk sağlığından söz edildiğini belki işitmişsinizdir. Lakin memleketimizde kadın sağlığına dair söz olduğunu hiç duydunuz mu? Yoktur. Bunu kimse düşünmez. Böyle şey akla bile gelmez (...) Beyefendi kız kardeşiniz, anneniz akşama kadar evde nasıl vakit geçiriyorlar, hiçbir gün bun düşünmek zahmetine katlandınız mı? Hayır... hayır... bin kere hayır... Kanun-ı tekamüle dair kafa yordunuz. Darvinizmi tetkik ettiniz. İrade-i cüziye meselesi için yoruldunuz. Çekim kanunu... Fizikte Carnot prensibini düşündünüz. Size bu kadar uzak olan şeylere zaman ayırdınız. Fakat size o kadar yakın bulunan anne ve kız kardeşinizin evdeki hayat tarzlarının sıhhatleri üzerine olacak tesirleri hiç aklınıza getirmediniz... Çünkü onlar adeta o tarzda hayatlarını geçirmeye mahkumdur, dediniz. Artık ötesini düşünmediniz.
Bir de bu mektubu size getiren bir kadın... Çünkü babam ve annem sonra bana çok kızarlar. Kim bilir neler olur? Ne kıyametler kopar!.. Gazetelere yazı göndermeme bile müsaade etmiyorlar. Bana bir şey yazdırtmadıktan sonra beni niye okuttunuz? "Alemin kızları yazıyorlar bir şey olmuyor da ben yazarsam mı ayıp olacak?" diye çok rica ediyorum. "Hayır olmaz... Hayır olmaz... Sana sahip olacak olan adam müsaade ederse o zaman yazarsın." cevabını veriyorlar... İşitiyor musunuz? Bana sahip olacak adam. Of... Şimdiden bu adamı hiç sevmiyorum... Çünkü daha adını bilmeden, yüzünü görmeden bu adamın arzusuna, emrine tabi bulunuyorum... Babamın sahiplenmesinden çıkıp onun nüfuzu altına mı gireceğim?..
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam