Şimdi diyorum ki ben sana, her şeyin bir anlamı var. Çiçeğin, böceğin dalları eğen rüzgârın, ağzımızdan çıktan sonra uzayda yüzyıllar boyunca asılı duran sözcüklerin bir anlamı var. Hiçbir şey kaybolmuyor. Hiçbir hıçkırık, hayal kırıklığının yaydığı hiçbir titreşim, içimizde bir çoşkunun pır pır kanatlanışı, asla kaybolmuyor. Kainat gibi, insan da enerjisini sakınıyor. Sonra dağınık duran her şey, biz onu çağırmayı bilirsek, bir yapbozun parçaları gibi birleşip bir şeyler söylüyor
Ama çok tuhaf bir iyilik anlayışın var: herkese açık, isteyenin avuçlarına sığdırabileceği kadarını alabileceği, büyük, hem de sonsuz büyüklükte bir iyilik, fakat aynı zamanda da, affına sığınarak söylüyorum, üşengeç bir iyilik. Uyarılmayı istiyor, ulaşılmayı bekliyor. Sen, ancak yardıma çağırıldığında, senden rica edildiğinde yardım ediyorsun. Hoşlandığın için değil de, utancından ve zayıflığından ötürü yardım ediyorsun. Sen, müsaadenle açıkça söylemeliyim ki, darda olan ve ıstırap çeken insanı mutlu olana tercih etmiyorsun. Ve senin gibi insanlardan, hatta aralarında en iyilerinden bile ricada bulunmak güçtür...Ve bu nedenle de, hiçbir zaman senin yardımına başvurmadım.