Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve
Ah, bu soğuklar... ''ah, şu soğuklar...''
Yakınmalar aynı, yıllar geçse de ve zaman;
Daima taarruzunda, kanından ve kirinden
Paklansa da bulur tenini, çıplak bir aman...
Kaç mahkûm eskitti bu pas kokulu zindanlar
Kaç hayat kesildi; boğazından, çekerken nefes
Ve bir kelebek gibi konuldu, toprağın görkemli şatafatına
Çıplanmış güneş edasıyla ansızın.
Umurumuzda mıydı, sönen hayatlar ve
Kahrolacak bedenlerimiz; birbirimizin.
Ah, bu soğuklar... ''ah, şu soğuklar...''
Akıl boşandığında merhametinden
Konaklatır dostunu da düşmanını da ufuklardan ırak
Zindanında.
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi
Bahar Sultan, soğuklar süvarilerini ve kış askerlerini sürüp çıkardıktan sonra zevk ve safâya dalmışken Kış Şehriyarı güney kabilelerini toplayarak Bahar Sultan'a hücum eder ve dağın doruğuna zafer bayrağını diker. Bahar Sultan da "Bu defa zevk ve safâya daldık, gafil avlandık" diyerek deniz kenarlarına ve evlere çekilir. Derya sahillerine, gönül açıcı yerlere inip yine fırsat bulduklarında, güneşin sancağını işaret belleyerek "Muhakkak ki biz, doğuda ve batıda galip olan Allah'ın askerleriyiz." deyip kışın yağmasından soğuğun zarar ve ziyanından meskûn beldelerde yine fırsat kollayarak güneşler beraber olup kışı sürüp çıkarırlar.