Günlük akışın düzenini bozma fikrini, günlük akıştan bunalma duygusunu bize sokak verir. Adalet duygusunu evlerden çok sokaklardan öğreniriz biz. Eşitsizliğin acımasızlığını okullar öğretmez, sokaklar yaşatır. Sanırım şunu unutmamak gerekir: Her sokağın iki yanında evler sıralıdır. Evin olmadığı yerde sokak yoktur. Ve biz ne kadar savrulursak savrulalım eve döneriz. Bu, çıktığımız ev olmayabilir. Ama biz bir eve döneriz. Eve dönmeliyiz de. Sokaktan aldığımızı evde onarıp düzenleyerek sunarız sokağa. Bu bir paradoks değildir. Şiirin gereksindiği yoğunlaşma, ayıklama ve yeniden kurma için bize evlerin sessizliği gereklidir. Eğer yazıyorsak, bir sanat yapıtını biçimleyip duruyorsak, gidip kalabalıkla yıkanırız, gelir kalabalıktan yıkanırız. Ev ve sokak, bir tahterevallinin iki ucudur. Bir birisi havaya kalkar, bir öteki. Tam bir sarkaç salınımıdır bu. Şiir bu salınımdan doğar; hayat bu salınımla büyür; biz bu salınımla var oluruz...