"Bazen bir insanı mesut edebilmek için ne kadar az bir şey yetiyor ! " dedim.
Karşılık beklemeden iyilikleri sıralayabilmek, yüzünüze somurtan birine gülümsemek, dert dinlemek ve o dertlere gerçekten ortak olup önemsemek, hoş bir iz bırakmaya çalışmak gibi çabalar kolay değil belki ancak bunların sonucunda ortaya çıkan iç huzurun da tarifi yok. Hayatla mücadele etmek değil hayatı iyi yaşamak için mücadele etmek aslolan. Kendi hikayemize odaklanmışken başkalarının ne yaptığı bizi ne kadar etkileyebilir ki? Buz satan adam "Sermayesi tükenen adama yardım edin!"diyordu. Bizim de o misâl tükenen ömürlerimiz var. Üç günlük dünyanın telaşına kapılıp birbirimizi üzmeyelim. " Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"
O bilakis hep kalabalık ve kargaşalık arasında, hep kar, rüzgâr, yağmur ve çamur gibi tabiatın nezaketsizlikleri, kalabalıkları, gazapları içinde görünürdü. Hep otomobil, tramvay, otobüs gibi kendinden cüsseli olan ve kendi ehemmiyetsizliğini, cılızlığını daha ziyade meydana koyan rakipler arasında ve kendisine ayıracak kadar vakit bulunmadığı bir anda meydana çıkardı.
…Ona hep şehrin sokaklarında; üstlerinde geçirdiğimiz senelere rağmen çok kere bizi hâlâ tanımaz gibi lakayt kalan ve gayelerimize lakaytmışlar gibi bizi hiçbir zaman istediğimiz noktalara çıkarmayan sokaklarda; o bizi kâh çocuk neşesiyle, kâh genç adam hevesiyle, kâh aşk hırsıyla, kâh bedbinlik hüznüyle saran; bize kâh harem gibi açılan, kâh bir gurbet gibi somurtan sokaklarda; o, kâh neşemizle bir bayram alayı, kâh matemimizle bir türbe diyarı gibi duyduğumuz; kâh perişan olunca taştan yüzlerine bakarak hayran kaldığımız, kâh mahzun olunca eski ve mütevekkil hallerini his ve seyrederek dinlediğimiz; kâh evimizin bahçesi gibi telakki ettiğimiz, kâh maneviyatımıza batan dikenleriyle Kerbelâ yollarına döndüğünü gördüğümüz ve içlerini dışlarını kendimiz kadar bildiğimiz sokaklarda rast gelirdim.
İçindeki ölüyü canlıymış gibi göstermenin bir yoludur gülümsemek, aynı zamanda.
Somurtan bir adamın, o an kaç yüz kasının çalıştığını sayabilen beyaz önlüklü herifler, içindeki cesedi kamufle etmek isteyen bir kadının zoraki gülüşünde harekete geçen yüz kaslarını da saymış mıdır dersin?
Güneşin doğuşundan rahatsız olan bir adamın, gün batımını zevkle izlemesi olağan değil midir?
Ve bu, onu romantik mi yapmalıdır mutlaka?
Bir ağacın gövdesine yaslanmış, sigarası bir elinde; şarabı diğer elinde oturan adam, mehtabı mı izliyor?
Yoksa gecenin tadını mı çıkarıyor dersin?
Kederinde boğulan insanlar vardır, içer. Güneş yeniden doğacak diye kederlenmiş, içiyor olamaz mı;
Yüzünde sebepsiz bir tebessüm, içinde ağır bir ceset ile?
Hayatta hiçbir şey, göründüğü gibi değil. Çocuklar ve fahişeler dışında hiç kimse için kesin bir yargıya varamıyoruz.
Serdar Yıldız | Boğulurken
Ona hep §ehrin sokaklarında; üstlerinde geçirdiğimiz senelere rağmen çok kere bizi hala tanımaz gibi lakayt kalan ve gayelerimize lakaytmışlar gibi bizi hiç bir zaman istediğimiz noktalara çıkarmıyan sokaklarda; o bizi kah çocuk neş' esiyle, kah genç adam hevesiyle, kah aşk hırsiyle, kah bedbinlik hüzniyle saran; bize kah bir harem gibi açılan, kah bir gurbet gibi somurtan
sokaklarda; o, kah neş'emizle bir bayram alayı, kah matemimizle
bir türbe diyarı gibi duyduğumuz; kah perişan olunca taştan yüzlerine
bakarak hayran kaldığımız, kah mahzun olunca eski ve mütevekkil hallerini his ve seyrederek dinlediğimiz; kah evimizin bahçesi gibi telakki ettiğimiz; kah maneviyatımıza batan dikenleriyle Kerbela yollarına döndüğünü gördüğümüz ve içlerini dışlarını kendimiz kadar bildiğimiz sokaklarda rastgelirdim.