DUYDUN MU? Karagözlüm, kavuşmayı beklerken, Ayrılığın vakti geldi duydun mu? Beraberce diktiğimiz çiçekler Açılmadan önce soldu, duydun mu? İçimde acıdan ırmaklar çağlar; Gözlerim yaş dolu, gönlüm kan ağlar. Tathı hatıralar, sıcak sevdalar, Hâkikatsiz rüya oldu, duydun mu? Kara talih ile olunmaz yarış; Eğer küskün isen gitmeden barış. Belki son ayrılık, belki son görüş.. Kavlimiz yarıda kaldı, duydun mu? Çok olur dağların karı-kıcısı, Böyle imiş alnımızın yazısı. Bu mevsimsiz ayrılığın acısı... Ok vurdu sinemi deldi, duydun mu? KARAKOÇ'um, kalbim yara, dilim lal.. Ömrümün ufkunu sardı bir melâl. Beslediğim umut, kurduğum hayâl, İçime ateşler saldı, duydun mu?
Reklam
ölümün sinsi yüzüdür Umut
“K.ıpırdanış, canlılık belirtisi￾dir,” dedim içimden. Dilsiz dilimle söylendim durdum: “Yeter ki insan kıpırdasın; gülme krizlerine girsin, ağla￾ma tufanına tutulsun, coşkudan delirsin ... Kıpırdamadı mı kötü! Ölüm öyle mi geliyordu? .. Son bir kıpırdıyor￾sunuz ... ve katılaşıyorsunuz. Değişmez görünüşün don￾muş kalıbına girmektir bu! Görünüşte ne güleçlik, ne yüz asıklığı, ne öfke, ne kin, ne arsızlık, ne ihanet, ne mutluluk ... insana özgü ne varsa yok olup gidiyor...”
Ve Son..
’Sinelerde müebbet yiyen sözler var tahliye kararını bekliyor. Oysa yargısız infaz var dudaklarımda Sussam gönül razı değil, yazmasam alfabeler... Ve düğümleniyor mâzinin yanaklarındaki anılar. Yutkunamıyor insan bazen Boğazına kör düğüm gibi oturuyor yılların zehri. Birikiyor, birikiyor, birikiyor... Ve tam nefes alırken kesiliyor ciğerin. Olmadık bir anda gözlerin doluyor, sonra bir neyse çekerek içine atıyorsun dertlerini... Ve susuyorsun, gücün yettiği kadar. Ve sonunda ruhun yorgun düşüyor, umudun kesiliyor, hayallerin yıkılıyor, Yine de İnşallah diyorsun… Umut ve dua ile…’’
Sayfa 189 - Gece KitaplığıKitabı okudu
Garip bir biçimde kendisini öncekinden de daha kayıtsız hissediyordu. Belki de alkol içinden bir şeyleri söküp atmıştı; terk edilmiş bir umut ya da kimsenin yaşamasına izin vermeyeceği bir yaşama erişmek için son bir uzanış.
Darcy hiç değilse bundan sonra hiçbir hayranlık belirtisi göstermemek ve genç kıza hiçbir umut vermemek konusunda çok dikkatli olmaya karar vermişti. Çünkü genç adam biliyordu ki kafalarda böyle bir umut belirmişse, kendisinin en son gündeki davranışı bu umudu beslemek yada ezmek yönünde çok önem taşıyacaktı.
Sayfa 81 - Can yayınlarıKitabı okuyacak
Reklam
Oturmuşum alacakaranlıkta Seyrediyorum inen şu akşamı Günün son ışıkları altında Günün son koşuşturmacalarını Karanlıkta kuşatılmış bütün köy Bir ihtiyar, yırtık giysileriyle Umut tarlasına tohum ekiyor Duygularım karışıyor bir geceye Uzun kara gölge toprağa hakim Tüm tarlayı ele geçirmiş sanki Ne kadar önemlidir onun için Günlerin üreterek geçmesi Koşup duruyor o sonsuz düzlükte Tohumları birer birer saçıyor Ben; gizli tanık, düşüncelere Dalmışken, o durmadan çalışıyor İniyor karanlık bir örtü gibi Tüm sesler uğultuya dönüşünce Yoksul çiftçinin soylu gölgesi Düşüyor yıldızların üzerine
Ey soyumdan ve aşkımdan yana olan kalbim her şeyden umut kesilir her şey kırık sen ufalınca oysa son provasını yapıyoruz bir büyük destanın sonsuz bir biçim olacak o herkes katılınca
"geçmiş hayatı artık onun için hiç geri gelmeyecekti, bir rüya idi. yine de, kalbinin ta içinde, içinin bir köşesinde küçük bir umut kıvılcımı parlıyordu. bazen son yavrulanın hala hayatta olduklarına inanmak hoşuna gidiyordu. boston'un ağılının yakınına sık sık gitmesi bundandı.ama artık oraya gidince eskiden olduğu gibi ulumuyor, belki bir yel yavrularının ürümesini ya da onların kokusunu duyurur umuduyla, havaya kulak vererek sessizce bekliyordu böyle bir şey olsa, birden nasıl canlanır, nasıl atılırdi onlara! insanlara ve köpeklere rağmen tutsaklıktan kurtarırdı yavrularını. sonra hepsi birden kanatlanır, uçar, başka yerlere kaçarlardı. kurtlara özgü, hür yaşama hakları olan bir yere..."
İnsan, böylelikle, umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güneş yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır. Ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder. İşte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan, onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz; zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.