Zülfü Livaneli’nin son eserlerinden biri olan "Balıkçı ve Oğlu", yazarın her zamanki gibi sade dil ve anlatımını koruduğu etkileyici bir roman olarak karşımıza çıkmakta. Balıkçılık yapan Mustafa’nın oğlunu kaybetmesi üzerine kurulan bu hikaye, başlangıçta bireysel bir dram gibi görünse de, aslında derin, toplumsal bir meseleye ışık tuttuğu apaçık ortada.
Roman, Mustafa ve eşi Mesude’nin kaybettikleri oğulları Deniz’in acısıyla başlar. Mustafa, oğlunu denizin çılgın sularında kaybederek bu acıyla sarsılmış bir babadır. Ancak, deniz ondan hem oğlunu almış hem de yeni bir umut sunmuştur. Bir gün Mustafa, Afganistan’dan göç eden bir grubun denizde ölüm kalım mücadelesi verdiğine tanık olur ve can vermek üzere olan bir bebek bulur. Bu bebek, Mustafa ve Mesude’ye kaybettikleri oğullarını hatırlatır ve bebekle aralarında kısa sürede güçlü bir bağ oluşur.
Livaneli, romanında göçmenlerin yaşadığı zorlukları ve dramı Mustafa’nın hikayesiyle ustalıkla birleştirmiş. Afgan göçmenlerin çilesini, Mustafa’nın yaşadığı kişisel trajediyle örtüştürmüş ve bu iki farklı hikayeyle, insanlığın ortak acılarını ve umutlarını gözler önüne sermiştir.
Livaneli’nin yalın fakat etkileyici dili, okuyucunun karakterlerle güçlü bir bağ kurmasını sağlamış. Mustafa’nın iç dünyası ve yaşadığı çelişkilerle, denizin büyüsü ve acımasızlığıyla birleşerek, okuyucuları derin bir düşünce yolculuğuna çıkarmış. Bununla birlikte göçmenlerin yaşadığı trajediyle de günümüz dünyasının acımasız gerçeklerini gözler önüne sermiştir. Bir çırpıda okunacak bir eser…