°°°
Şimdi bahar gelse ve çıksam kafesimden;
Baksam bir armut dalına
Çiçek açmadıysa, armudu düşlemem
Bir fidan alsam elime
Bir fındık ağacının kökünden
Dikiversem bahçemin en güneş gören yerine
çoğu zaman onları görmezden geldiğini biliyorum ama neden bazı zamanlar kadınlarla özellikle konuşma içerisine giriyorsun.
Ben kendi canımın azaldığını hissettiğimde bunu yaparım. onlardan can alıyorum. bunu diyeceksin ki canlarını sıkarak yaptığımı. hak veririm buna fakat yeterince doğru değil . ben kadınları çikolataya benzetiyorum. insan yemeğini yer çayını içer ama haftada bir olsun çikolata krizine girer. etrafında tatlı bir şey arar. bir arının burnuna polen kokusunun gelmesi gibi ta uzaktan. bir farenin peynir kokusun alması gibi. işte benim de burnuma bu tarz kokular gelmeye başladı mı kabuğumdan çıkıyor atıyorum kendimi dışarı.
ilk gördüğüne mi .
ilk son belki hep benimle birlikte olan.
yol aynı yol. değişmedi
peki kadınları niye değiştireyim.
Hepsi birbirinin aynısı hepsi aynı şeyi ister.
ben farklıyım özelim.
ama bu onlar için neyi değiştirir ki.
benim için kadın kadındır. çiçek de çiçek.
“Ve hayatınız boyunca bir daha hiç evlenmediniz.” “Hayır,” diye gülümsedi adam artık ellilerin sonundaydı. “Kalbimi ve tüm sevgimi onu yaşatmaya adadım.”
Kayıt bitti.
Serpil Tuncer yeni tanıdığım ve okumaktan büyük tat aldığım yazarlardan oldu. Artık kitaplarını takip edeceğim bir yazar kazanmış oldum bu hikaye kitabı ile.
"Plüton'u öldürmek" romanı okuyacaklar listeme ekledim bile.
Filler ölüme yalnız gider kitap ismi içeriğiyle uyumlu. Hemen hemen bütün hikayeler ölüm, ölüm öncesi
Beklediğim bahar, beklediğim yaz
Yakın mı, uzak mı? Bilmiş değilim.
Ondaki bu işve, ondaki bu naz
Sevgi mi, tuzak mı? Bilmiş değilim.
Ne ayrılık vakti, ne vuslat günü
Çözen yok hasretin son düğümünü
Tomurcuk tomurcuk tebessümünü
Son sözlerim kifayetsiz kalır hüzünlü dudaklarında,
Biz iki şiirin ortasında ezilir gideriz.
Bak gör halimi sorma kimselere,
Haberin yok dünyanın melanetinde,
Dudaklarım kurur gözlerindeki çöllerde,
Öylece durma karşımda göz yaşlarındaki anılarda buluşurmuydu ruhlarımız,
Veyahut yine aynı bankta buluşurmuyduk sen olmasan bile,
Mutlu olmaya ramak
_Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır.
_Apollo,