Perihan Mağden'in bu kitabını korkarak, ürpererek okudum. Kitabın diziye özel baskısının arka kapağında yazan cümledeki gibi: "Kırık bir kalbin romanı, aynı zamanda tekinsiz bir gerilim." O tekinsizlik yoğun ve başarılı bir şekilde nakşedilmiş.
Anne ile kızının kaçış hikayesi bu. Romanın adını herkes kendine göre yorumlayabilir.
Üzerine kan bulaşmış kimliğin içinden kenarı hafifçe kırılmış küçük bir fotoğraf düştü masaya. Siyah, örgülü saçlarının arasından ürkekçe bakan küçük bir kız çocuğunun vesikalık resmi. Üzerinde siyah önlük ve beyaz yaka. Belli ki ilkokula kayıt için çektirilmiş bir vesikalık. Babası bir tanesini de cüzdanına yerleştirmiş. Şimdi sokakta arkadaşlarıyla, eve girmeden önceki son koşturmalarını yaşıyor, neşeli çığlıklar atarak. Ya da, annesinin yoksul dizine bıraktığı güzel başıyla çoktan uykuya varmış küçük bir kız. Henüz bilmiyor yetim olduğunu.
İpek Çalışlar’ın ‘Sabiha’ kitabını okumam biraz mecburiyetten oldu diyebilirim. Fakat yanlış anlaşılmasın bu mecburiyet son derece keyfi bir nedenden dolayı Zaman zaman Youtube’da Murat Bardakçı’nın ve Fatih Altaylı’nın eski videolarını izliyorum. Bu videoların birkaçında Neslişah Sultan hakkında anlattıkları ilgimi çekti ve merak ettim. Murat
Hayatının son yıllarında Nietzsche zaman içinde anartriye dönüşen konuşma bozukluğu ve yüz felci gibi çeşitli akut nörolojik semptomlar geliştirdi. Bu semptomların felç nöbetleri ardından ortaya çıkmış olması muhtemeldir. Çeşitli raporlarda buna benzer nörolojik zayıflıklar yaratan (örn. Yüz siniri felci) akut nöbetlerin gerçekleştiği yazıyordu. Nietzsche hayatının son yıllarında yatalaktı ve ve vücudunun yarısının felç olduğu açıktı. 1899 yılında çekilmiş birçok fotoğraf Nietzsche'nin sol tarafından, sol kolunu azıcık oynatabilir halde felç ve yatalak olduğunu gösterir. Sol tarafında gerçekleşen felç büyük ihtimalle damarlardaki tahribattan veyahut inmeden kaynaklanıyordu. Hayatının son dönemlerinde konunan felç tanısı Podach tarafından 1931'de kayıtlara geçirilmişti.
*anartri: dil tutukluğu, konuşma yeteneğinin kaybolması.
Siz de benim gibi ağaçlara o kadar çeşidine rağmen ağaç diyorsanız, manzaralar sadece bakıp geçmeli ya da son moda instagram icin fotoğraf çekip devam etmeli yerler ise bu kitabı okuduğunuzda epey utaniyorsunuz.
Kitabın sadece utanma değil, bu konuda beni epey heyecanlandirdigini da söylemeliyim. Her yiğidin harcı değil hem utandırıp hem heyecanlandirmak.
Mesela bilhassa Geyve yi çok merak ettim. Hiç duymamıştım oraları ya da Airfry kelimesine benzettigim Arifiye'yi.
Keşke bizim buralara da gelse de onun dilinden bir de buraları dinlesem dedim.
Kitabın ikinci bölümü daha da zevkli hale geldi.
Eski istanbul yani kagithane ve bagcilarda koyunların otladigi Istanbul'u çocukluğunda yaşamış biri, yazar.
Nasıl şaşırdım Nasıl garibime gitti.. Bilmiyormuşum meğerse.
Tesbih/huzur taneleri, pullar ve dolma kalemler ve unutmaya yüz tutmuş nice değeri sığdırmış bu kısacık kitaba ordan da gönlümüze. Ne büyük maharet.
Kaleminize pardon dolma kalemlerinize sağlık @ibrahimtenekeci
Geldik Sayılırİbrahim Tenekeci · Profil Kitap · 2020997 okunma
Deniz kenarında, huzurun kollarında,
Günbatımı boyar gökyüzünü nar çiçeği gibi.
Altın ışıklar yansır suyun yüzüne,
Her dalga bir öykü, her köpük bir düş.
Güneşin son öpücüğü, ufukta kaybolurken,
Göz alıcı renklerle vedalaşırız günle.
Yıldızlar sahneyi alır, günbatımının ardından,
Denizin huzuru, gecenin melodisini söyler.
Ve biz, bu büyülü anın içinde,
Denizin şarkısına eşlik eder, huzuru soluruz.
Burak Yelin
#BüyülüAn #DenizinŞarkısı 🏖️🎶 #DenizHuzuru #GünbatımıGüzelliği 🌅🧡 #AltınIşıklar #DalgaÖyküleri 🌊✨#SonÖpücük #RenkCümbüşü 🌞🎨 #YıldızlarSahnesi #GeceMelodisi 🌠🎵
Şimdi her fotoğrafta defolu bir kelebek uçar. Şimdi her fotoğraf bizi dışlar, Nisansız ve insansız bir sabah.
Ne yapsa, anlamaz insanın dilinden yağmur.
Ne yapar açamaz kilitlenen aşkları bu zavallı çilingir, ücra günler büyük harfle başlar.
İnsan ıslansa biraz aklından kuş sürüleri mi taşar? Bıraksak biz, belki bir fesleğen anlar. Marifetli bir şişenin dibi bizi yedi renge boyar. Tenimiz sefil. Oysa aklımız ağrır bir çocuk balkondan sarksa, ölüm pejmurde elbiseyle ayaklansa...
Güzellik ve güzelliğe sahip olma konularına uzun yıllar kafa yoran Ruskin beş temel sonuca vardı. İlki, güzellik, aklı psikolojik ve görsel olarak etkileyen birden fazla etkenin neden olduğu karmaşık bir sonuçtu. İkincisi, güzelliğe karşılık vermek ve ona sahip olmak insanların doğuştan taşıdıkları bir eğilimdi. Üçüncüsü, güzelliğe sahip olma tutkusu kimi zaman çok kaba biçimde ifade edilebiliyordu: gidilen yerden hediyelik eşyalar ve halılar almak, ismini sütunlara kazımak ya da fotoğraf çekmek vb. Dördüncüsü, güzelliğe sahip olmanın aslında tek bir yolu vardı, o da güzelliği anlamaktan ve ona neden olan psikolojik ve görsel etkenlerin bilincine varmaktan geçiyordu. Son olarak, bu bilinçli anlama sürecini gerçekleştirmek için en etkili yöntem güzel yerleri sanat yoluyla tasvir etmekti. Bunun için gördüklerimizi, yeteneğimiz olup olmadığını düşünmeksizin resme ya da yazıya aktarmamız gerekiyordu.
Ne zor şeymiş en yakın dostum dediğini kaybetmek.. O anların bir daha yaşanmayacağını, geçmişe hapsolduklarını bilmek.. Avcunda onlardan geriye kalan bir kaç fotoğraf ve eşyadan başka bir şeyin olmaması ve bunlarla yetinmek zorunda kalman... Sözlerin tükendiği ve acının konuştuğu belli anlar vardır, nefes almaya bile halin kalmaz, kalbindeki koca boşlukla kalırsın.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında,
Yalpare geniş bir anın
Büsbütün dışında.
Batuhan 'dan görmüştüm, yaşayacağım hiç aklımda yoktu ki. Bayrama mezar ziyaretine giderken bir sevdiğimi daha kaybedeceğim, iki gün önce suladığım ağacın dibine gömeceğim.. Hayat ne garip, yaşamadan bilemiyorsun ne yaşayacağını. Şimdi tüm anılarım lekelendi, sadece son anlarını hatırlıyorum. O anda hapsolmuş gibiyim. Ne bir ileri akıyor zaman, ne de bir geri gidiyor. Nefessiz o anda hapis ruhum. Başka bir şey yaptığım an vicdanım boğuyor beni. Sıkıştım kaldım. Ne acizmişiz aslında. Kendini aslan sanan fare gibiymişiz da haberimiz yokmuş. Ölüm, hepimizden de büyükmüş, insan karşılaşmadan bilemiyor. Eli kolu bağlanmadan fark etmiyor acizliğini.
Zaman kıymetli arkadaşlar, en kıymetli şey. Bir anın sonrası kesin bile değilken sevdiklerinize sevdiğinizi söyleyin, sarılın, öpün. Dolu dolu sevgimi yaşadığım halde daha fazlasını yapmadığım için deli gibi pişmanım ama artık elden bir şey gelmez.
Hoşçakal birtanem, iyi uykular, ben hiç uyuyamıyorum.
11/04/2024