Siz bir adamı hiç görmeden ... seviverdiniz mi? Hiç içinize taş gibi, ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu? Oturmamışsa Allah aşkına vazgeçin şu yazımı okumaktan.
Ah, bu insan yüzleri! Her şeyimizi bağladığımız, durmadan yanıldığımız, istediğimiz kadar bol hasletler, adilikler, iyilikler, kötülükler, delilikler, akıllılıklar, sevdalar yüklediğimiz insan yüzleri!
Bir manastır hücresinde bir soykırım ya da mülteci akını düzenlemek ya da Birmanyalı çocukları köleliğe zorlamak son derece güçtür. Bu dindar gençlerin peçenin altına girmelerinin nedeni, dünyadan nefret etmeleri ve tensel zevklerden vazgeçmeleri değildi, çünkü bunları yeteri kadar tanımıyorlardı bile. Vazgeçtikleri dünya, sevdikleri bir dünyaydı; anne ve babalarıyla kardeşlerinin bulunduğu bir dünya, hırsın ve kötülüğün dünyası değildi. Onları, bir altın madencisi kadar sert ve bir icra memuru kadar katı olan bu ruhsuz varoluşun içine, yalnızca anlaşılması güç bir sevgi karmaşası sürüklemiş olabilirdi. Geceleri dua etmek için birkaç kere kalkar, kuşlar kadar az yer, kendilerine ait hiçbir malları olmaz ve yaşamlarının geri kalan günleri bu kapalı duvarlar arasında bir avuç tuhaf insanla geçirmek için yeterli bir sabra sahip olmak zorunda kalırlardı. Yaptıkları, Hizbullah'la birlikte bir süpürge dolabına kapanıp, canlarının okunmasına izin vermekti daha çok.
Emeksiz kazanılan paraların vebali kolay mı ödenir?
Para bedava mı kazanılır?.. Ben bir şey diyeyim mi sana? Para kazanmak, kokulu, pis iştir ama, kokudan kokuya fark vardır. Kimi koku benimkisi gibi aşikârdır. Kimisi de gizli.
Siz bir adamı hiç görmeden, iki dakika evvel öyle bir adamın İstanbul ilinde yaşadığını bile bilmeden, birdenbire, zanaatından ve adından seviverdiniz mi?
Sayfa 43 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 4. BasımKitabı okudu