"Çoğumuz böyle yaparız. Ne olursa olsun bilmeyi seçeriz ve bu süreçte kendimizi yaralarız. Gerekiyorsa bunun için ellerimizi ateşe sokarız. Tek dürtümüz merak değildir. Sevgi ya da acı ya da umutsuzluk veya nefret de bizi harekete geçirir. Ölmüş olanın peşinden casusluk yaparız azimle: Mektuplarını açar, günlüklerini okur, çöplerini karıştırırız. Bir ipucu, son bir söz, bir açıklama arayarak, bizi terk etmiş olanlardan, bizi bir çantayla, çoğu kez sandığımızdan daha hoş bir çantayla baş başa bırakmış olanlardan.
... Hepimiz mezar soyguncularıyız, başkalarının kilitlediği kapıları bir kez açmaya görelim.
Ama yalnızca kilitli kapıları. Odalar ve içindekiler oldukları gibi duruyor. Eğer o odaları terk edenler unutulmak isteselerdi, ateşe verirlerdi."
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum, oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum, okudum, anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde.
Hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine;
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan.
Anladım...
Doğa Her Şeyi Affeder mi?
Bu yılın hemen başında açıklanan Haldun Taner Öykü Ödülü’ne lâyık görülen Tuncer Erdem’in son kitabı Kötü Tabiat, İyi Doğa için yazmak ayrı bir keyif veriyor bana.
“Oradaki her insan büyük acılardan geliyordu. Kimin yoksulluklardan, açlıklardan, kimi savaşlardan, kimi kan seli içinden, kimi ovalarca serilmiş yatan ölülerin üstünden geçerek, kimi asker ölüsü