Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
En büyük hazinemiz aklımızdır
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Sayfa 389Kitabı okudu
Reklam
Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla. Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslına bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiç bir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle karar alınamazdı. Yaşamamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. Şimdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum…
Dedim ki: vazgeç. Bu kızdan sana aşk olmaz, Olsa olsa acı olur, yara olur dedim, yorar seni dedim. Zaten yorgunsun, zaten iki adım öteye gidecek mecalin kalmamış, En son güvendikten sonra uğradığın hüsranı hatırla, bak yoluna. dedim, Dedim demesine de tüm bunları Kalbime dinletemedim. Kalbe söz geçmez bilirsiniz...
Ölümü konu etmek mi? Ölüm, mutlak biçimde konu dışı değil midir? Aşk üzerine neşeyle gevezelik eder dururuz ama ölüm üzerine söylenecek çok az şey vardır. Ölüm karşısında dilimiz tutuluyor. Rivayet o ki bir zamanlar, o eski güzel günlerde, kadim zamanlarda durum farklıymış. Ölüm şimdi olduğundan çok daha konuşkan ve sokulganmış, toplumun ve ailenin bir parçasıymış; ölümle karşılaşmaktan kaçınılmazmış ve çok yakın bir dostluk söz konusu olmasa da senlibenli bir ilişki varmış. Son iki yüz yılda bu durum temelden değişti. Ölüm sessizleşti; artık bizden sessizlik talep ediyor ve biz de memnuniyetle bu emre uyuyoruz; gerçekten de ölümcül sükunetimizi muhafaza ediyoruz. Bunun nedeni, onun hakkında bir şey bilmememiz değil -bu, herkesin malumu olduğu üzere, susmak için yeterli bir neden değildir- hayır, bunun nedeni ölümün düpedüz bir ebedi olumsuzlayıcı, bir oyunbozan, bir mızıkçı olmasıdır; günümüzde böyle tiplerle işimiz olsun istemeyiz.
Sayfa 33 - Can Yay. 1. Baskı: Kasım 2014, istanbul
Heykelin, şiirin, resmin bir dili vardır. Nasıl ki şiir dili tümüyle değilse de hiç olmazsa kısmen insanın ad diline dayanıyorsa, heykel ya da resim dilinin de şey dillerinin belirli türlerine dayandıklarını düşün­ mek mümkündür; öyle ki bunların içinde, şeylerin dillerinin çok daha yüksek olmasına karşın belki gene de aynı alan içerisinde yer alan bir dile çevirisini buluruz. Burada söz konusu olan, adsız, işitsel olmayan diller, maddeden kaynaklanan dillerdir; burada şeylerin iletimlerindeki maddi ortaklıklar göz önüne alınmalıdır.
Sayfa 182 - Metis yayınları Mayıs 2012Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.