Ah bu eski kâğıtlardan, eski kitaplardan, unutulmuş eski defterlerden gelen o koku…
Sabah kütüphanemden aldığım kitabın sararmış sayfaları ve ayracımın güzelliği🫠😇
İmanım ve bedenim o kadarına dayanır mıydı bilmiyorum ama,herşeye rağmen Gazze'de olmak ve orda şehid düşmek isterdim çünkü bu dünyaya ve içindekilere zerre hevesim ve muhabbetim kalamdı. Belkide bir gencin bu yaşta bunu düşünmemesi gerekir diceksiniz ama Ümmet işte o kadar kimsesiz..
Yoksul, karmaşık ve sağlıksız ilişkileri olan bir ailede dünyaya gözlerini açtı. Henüz çocuk yaştayken annesini kaybettiğinde kendini yetimhanede buldu. Neredeyse hiçbir zaman "aile" kavramını doyasıya yaşayamadı. Çocuk kalbinde açılan yaraları idrak edecek kadar büyüdüğünde; sert, otoriter, kimilerine göre huysuz, hatta kalpsiz bir kadın yetiştirmişti kendinden.
She was born into a poor family with complex and unhealthy relationships. When she lost her mother when she was still a child, she found herself in an orphanage. He almost never experienced the concept of "family" to the fullest. When she grew old enough to realise the wounds inflicted on her child heart, she raised a harsh, authoritarian, some would say grumpy, even heartless woman.
Arkadaşlarıyla mahallede oyun oynarken daha bir hafta önce doğum yapan bir kedinin arabanın altında kaldığına şahit olduğunda henüz dokuz yaşındaydı. Araba durmadan gitmişti. Uras donup kalmış, hiçbir şey yapamamıştı. O gün karar vermişti işte; hayvanları iyileştirecekti. İyileşmeyenlerin de yavrularına bakacaktı. Çocuk aklıyla hepsine yetebileceğini düşünmüştü işte. Uras, annesinin de yardımıyla bir ay boyunca kedinin yavrularını biberonla beslemişti. Komşularından yavruları sahiplenmek isteyenler olunca dört yavrudan üçünü sahiplendirmişlerdi. Birisi Uras'ın olmuştu. Uras o yavruya Şans dedi. Artık o, Uras'ın şansıydı.
Annemden babamdan, oğlan kardeşlerimden ayrı düşüp yabancısı olduğum bir şehirde yatılı okula başlayınca, ayrılığın acısına dayanabilmek için tek bir çözüm kalacak bana: Yazmak.