Belkide ruh sayısız duyguyu bir anda tattıktan sonra tatmin olmuyor, huzursuzlanıyor ve nihai bir bitkinliğe varıncaya dek, her defasında artan bir şiddetle yepyeni duygular tatmak istiyordur.
Küçük yerde hiçbir şeyi gizleyemiyorsun. Yargılıyorlar, tecrit ediyorlar, yıkıcı davranıyorlar ve sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar. Başkalarının hayatına müdahale etmekten bir çeşit mutluluk duyuyorlar.
Elimde yetki olsa yapacağım tek şey hiç esir almamak olurdu. Esir almak da neymiş? Şövalyelik.
.....
"Esir almamak, "diye devam etti. Yalnız bu bile tüm savaşı değiştirir, acımasızlığını azaltırdı. Ama biz savaşta oyun oynadık, kötü olan bu, asil ruhlu davranmaya falan çalışıyoruz. Bu asalet ve duyarlılık, öldürülen bir danayı gördüğünde fenalaşan bir hanımefendinin asil ruhluluğuna ve duyarlılığına benziyor; kadın o kadar iyi yüreklidir ki kan görmeye dayanamaz ama o dana önüne sosla servis edildiğinde afiyetle yer. Bize savaş kurallarından, şövalyelikten, müzakerecilerden, talihsizlere acımaktan ve bu tür şeylerden bahsediyorlar. Bunların hepsi saçmalık. Ben 1805 yılında, şövalyeliği de müzakerecileri de gördüm: onlar bizi kandırdı, biz onları kandırdık. Kendilerinden olmayanların evlerini soyarlar, sahte para basarlar ve hepsinden kötüsü benim çocuklarımı, babamı öldürürler sonra da savaş kurallarından, asil ruhluluktan bahsederler. Esir almamak, öldürmek ve ölüme gitmek! Bu noktaya aynı benim gibi acı çekerek gelen bir insan...
Büyüksün ve ölüyorsun, köpek ve karınca gibi, onlardan daha fazla pişmanlıkla; ve sonra çürüyorsun; ve sana soruyorum, solucanlar seni yedikten, vücudun mezarın rutubetinde eridikten, ve artık tozun bile kalmadıktan sonra, sen neredesin, insan? Hatta ruhun nerede? Eylemlerini harekete geçiren, kalbini nefrete, kıskançlığa, bütün tutkulara teslim eden o ruh, seni satan ve sana bunca alçaklığı yaptıran o ruh nerede şimdi? O ruhu karşılamaya yetecek kadar aziz bir yer var mı? Kendine saygı duyuyor ve kendini bir Tanrı gibi onurlandırıyorsun, insanın saygınlığı fikrini icat ettin, seni görünce doğada hiçbir şeyin sahip olamayacağı o fikri; onurlandırılmak istiyorsun ve kendi kendini onurlandırıyorsun, hatta, hayatı boyunca bu kadar adi olan bu bedenin, yok olduğunda onurlandırılmasını istiyorsun. Çürüyerek bozulan insani leşinin önünde şapka çıkarılmasını istiyorsun, her ne kadar şu an, yaşarken senin olduğundan daha saf olsa da. Bu mu büyüklüğün?
- Toz zerresinin büyüklüğü! Hiçin ihtişamı!