İleride de yer yer değineceğim Dostoyevski’nin o anki somut durumuysa şudur: Mihail’le birlikte St. Petersburg’da çıkardığı Vremya dergisi yeni kapatılmış, ödenmemiş borçlar ve birikmiş bir yığın sorunla ağabeyini yalnız bırakmıştır; tüberküloz olan karısı Marya ölüm döşeğindedir; bütün bunlar olup biterken de Paris’te kendisini artık sevip sevmediğinden emin olmadığı sevgilisiyle buluşmaya giden Dostoyevski, yolda birkaç günlüğüne rulet oynamak üzere uğradığı Almanya’da Wiesbaden’de kumarhanededir.
Dostoyevski, niçin kumar oynadığını bir seferinde 3.000 frank kazanmış olmanın heyecanıyla Mihail’e yazdığı bir mektupta şöyle ifade eder:
“Söyle bana, sistemime bağlı kalıp mutluluğu elimin içinde hissedince kendimden nasıl geçmeyebilirim ki? Paraya ihtiyacım var, kendim için, senin için, karım için, romanımı yazabilmek için... Evet, buraya sizleri ve kendimi kurtarmak için geldim.”
Mihail’e aynı günlerde niçin kumar oynadığını yazdığı bir başka mektuptaysa, bu sefer de tam tersine bir yaklaşımla kişiliğinin başka bir yönünü tüm çıplaklığıyla ifade eder:
“Her şeyi bırakıp mutluluğu aramak, hatta belki yararlı olabileceğim halde bencillik. Bu düşünce (bencillik) mutluluğumu zehirlemekte.”
Yani mutluluğu için her istediğini yapan ve bunun başkalarını nasıl olumsuz etkileyebileceğini dile bile getirmeyen Dostoyevski’nin tek derdi, bencil olabileceği düşüncesinin mutluluğunu zehirlemesi. Böyle düşününceye dek, kumar sefasını sürdürebilmek için de hamile karısının evlilik yüzüğünü, küpelerini ve paltosunu bile rehinciye bırakabiliyor.