Hiç yolu yokmuş gibi,
her şeyin baktığı bir kibritim.
Bırakıp git, kimin gözünden
düştüğümün ne önemi var ki
Sokak araları dar, pis,
yakamı takip eden darp izleri.
Şampanya lekesi yabancılığımdan
kalma, afedersiniz susturamıyorum
gece vakti huzuru katleden sesi.
Acı dile gelirken gözler önünde hissedilir, suçluluk sadece kalple
Üç günlük dünya,
gidenin, kalanın ve yananın tuttuğu.
Verilen her söz umuttu.
Ben unutulmaya yüz tuttum.
Göremedim ondan başkasını
Sorma, sorma bu aşk nasıl.
Bir insan eskiden olduğu, şimdi olduğu ya da gelecekte olacağı yerde sonsuza dek kalamaz. Bir gün olduğu yere gelmiştir, herhangi bir başka gün artık orada olmayabilir.
Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra savaşsız bir dünya hayali yeniden yeşermişti. Batılılar, savaşın gölgesinin sonsuza dek üzerlerinden kalktığını düşünüyorlardı. Ancak bu çifte yanılgıydı. Öncelikle, 1945 sonrası dönemi "savaş sonrası" diye adlandırmak yanlıştır. Her ne kadar 1974'te NATO üyeleri Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen savaş haricinde Avrupa'da savaş olmadıysa da, diğer kıtalarda 1945 ile 1990 yılları arasında 40 milyondan fazla insanın ölümüyle sonuçlanan yaklaşık 160 savaş yaşanmıştır. 90'lı yılların başında ise savaş Balkan Avrupa'da yeniden başladı. Diğer taraftan jeopolitik gerçekler, "tarihin sonu" veya "yeni dünya düzeni" gibi teorileri de geçersiz bırakıyordu.
Okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Başladıktan sonra tek seferde okuyacağınız, sonsuza dek beyninizin bir köşesinde kalacak bir kitap. Okurken hayal kurabiliyorsanız kesinlikle tavsiye ediyorum.
KafaErdal Demirkıran · Kashna Kitap Ağacı · 2015689 okunma
Acıktığınızda yiyin; vücudunuzun ihtiyaç duyduğunu yiyin; niçin acıkmadan da yemek yediğinizi bulun; her lokmanın tadına varın ve doyar doymaz yemeyi bırakın. Vücudunuzu dinleyip ihtiyaçlarını kabul etmenin yollarını bulun; gün boyu sürüp giden medya bombardımanına değil kendimize odaklanın. Aksi halde, erişilmesi imkansız bir kusursuzluğa beyhude ulaşma çabası içinde kendinizi sonsuza dek hapsolmuş halde bulabilirsiniz.
Kolayca fark edileceği üzere, zaman benzersiz bir değere sahiptir çünkü yitirilen anlar sonsuza dek, telafisi olmayacak şekilde yitirilmiş demektir. Bu nedenle zamanı ekonomik kullanmak gerekir.
“Ölü de değilsin. Sadece lanetlenmişsin."
"Lanetlenmiş," dedi, alay etmeden gülerek. "Bunun gayet farkındayım."
"Ama anlamıyor musun?" Serilda ellerini tuttu. "Bu iyi bir şey." "Lanetli olmak nasıl iyi bir şey olabilir?" Serilda'nın tüm hayatı boyunca cevabını bulmaya çalıştığı bir soruydu bu. Serilda elini kaldırdı ve Gild'in çillerle dolu bileğine, altın uçlu okun ruhunu bu şatoya bağladığı, sonsuza dek buraya hapsettiği yerdeki soluk yara izine bir öpücük kondurdu.
"Çünkü lanetler bozulabilir."
"Onun bütün sırlarını öğrenmek istiyorum; bana, “Seni seviyorum,” demesini isterdim, eğer bu çılgın umut gerçekleşmeyecekse… isteyecek başka neyim var? Ne istediğimi biliyor muyum? Kendimi kaybetmiş gibiyim; tek istediğim sonsuza dek, daima, bütün ömrümce onun yanında olmak, onun ışığıyla, onun halesiyle aydınlanmak. Ondan ötesini bilmiyorum! Ondan kaçabilir miyim hiç?"
19. yüzyıla ait bir efsaneye göre, Gerçek ve Yalan bir gün karşılaşırlar. Yalan, Gerçek'e: "Bugün muhteşem bir gün!" der. Gerçek, gökyüzüne bakıp iç çeker, çünkü gün gerçekten de çok güzeldir. Birlikte biraz zaman geçirirler. Derken bir kuyuya varırlar. Yalan, Gerçek'e: "Su çok güzel, haydi birlikte yıkanalım" der. Gerçek biraz şüphelidir; suyu kontrol eder ve gerçekten de çok güzel olduğunu fark eder. Bunun üzerine ikisi de kıyafetlerini çıkartıp yıkanmaya başlarlar. Aniden, Yalan sudan çıkar, Gerçek'in kıyafetlerini giyer ve hızla kaçar. Gerçek, kuyudan çıkar; elbiselerini bulamayınca bir hayli öfkelenir. Yalan'ı bulmak ve elbiselerini geri almak için her yere koşar. Bu sırada Gerçek'i çıplak biçimde oradan oraya koşarken gören Dünya, bakışlarını küçümseme ve öfke ile geri çevirir ve onu görmek istemez.
Zavallı Gerçek, çaresizlik içinde kuyuya geri döner. Artık sonsuza dek saklanacak ve ortadan kaybolacaktır çünkü çıplaklığından çok utanmaktadır. Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, Gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.
“Ah, ne yapacağım, ne olacak benim kaderim? Çok ağır geliyor benim böyle bir bilinmezlikte olmam, bir geleceğimin olmaması, başıma ne geleceğini tahmin edememek. Geriye bakmak da korkutucu. Orada hep acı var, bir hatırayla bile kalbim iki parçaya ayrılıyor. Beni mahveden kötü insanlar yüzünden sonsuza dek ağlayacağım!”
Dervişe sordular:
Zor bir dönemden
geçerken ne yapmalıyız..?
Derviş dedi ki;
Sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeli...
İmtihan olduğunu düşünmeli...
Daha kötüsü olmaması için dua etmeli...
Zor döneminde yanında
olanları sonrasında sevindirmeli...
Yanında olmayanları terk etmeli...