Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma Zehra Yılmaz

Fatma Zehra Yılmaz
@sonsuza_dek_sophie
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji
Ankara
53 okur puanı
Eylül 2021 tarihinde katıldı
"Yüreğinin götürdüğü yere git"
Tamaro'nun kitabının başlığına gelince, yüreğimizin götürdüğü yere gidebilmemiz için önce yüreği mizi dinlemeyi bilmek gerekiyor, üretilmiş sorunların narkotize eden etkisinden sıyrılıp yüreğimize ulaşabilirsek tabii. Sonra da, inişiyle, çıkışıyla, riskleriyle, "şikâyet etmeden çıkılacak yola koyulmak üzere. O zaman dünyaya daha az kızıyoruz.
Reklam
Kendimizi bir diğer insanla özdeşleştirerek ilişki kurmaya çalışmak yaşadığımız kültürde önemli bir yer tutar. Dolayısıyla, kendisi de üretilmiş acıyı kullanma alışkanlığında olan bir terapist, zaman zaman karşısındaki kişinin bu özelliğiyle özdeşleşe- bileceğinden, bu aynımı yapmada zorlanabilir. Psikoterapi ortamında en azından meslek yaşamının bu aşamasında, gerçek bir acıya tanık olduğumda onu kendim de içimde bir yerlerde hissedebildiğime inanıyorum. Buna karşılık, üretilmiş acıları, başlan- gıçta karşımdaki insanı seyircisiz kalmaktan ötürü rahatsız edebilecek bir tarafsızlıkla dinlediğimin de farkındayım.
üretilmiş acı gerçek mazoşizmden farklı bir olgu
Üretilmiş acı gerçek acıdan korunmak için öğrenme yoluyla edinilen bir savunma mekanizmasıdır, mazoşizm ise kişiliğin yapısına mal olmuş önemli ve karmaşık dinamikleri tanımlar, davranışları doğrudan yönlendirdiği için tedavide üstesinden gelinmesi kolay olmaz, bazen de mümkün olmaz. Üretilmiş acı ise terapide baş edilmesi pek de zor olmayan bir durumdur, ama terapistin tetikte olmasını gerektiren bir süreci gerektirir yine de.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Üretilmiş acıyla gerçek acıyı birbirinden ayırt edebilmek.
Üretilmiş acıyla gerçek acıyı birbirinden ayırt edebilmek. Üretilmiş acı konusunda uzmanlaşmış bir kültürde yaşadığımızdan bunu gerçekleştirebilmenin kolay olmadığını biliyorum, ama bu ayrım yapılmadan psikoterapinin nasıl sürdürülebileceğini de bilmiyorum.
"Insanlara kendi acısından daha değerli gelen bir şey yoktur -Onu kaybetmekten korkarlar - Onu başlarına inen kırbaç darbeleri gibi hissederken bir yandan da onunla dost olurlar, çünkü acının açtığı yaralar onlara güvence sağlar," demiş Ugo Betti 1936 yılında.
Reklam
Dikkatli bir gözlemci bu tür oyunları zaman içinde kolayca tanımlayabilir, çünkü bir insanın repertuvarının tümü zaten birkaç maddeyi geçmez. Eğer terapist farkında olmadan bu oyuna katılma gafletinde bulunursa, tedavi edilen ile edenin konumları karşılıklı olarak yer değiştirebilir ve "Hasta konumunda olan kim?" sorusunun cevabı biraz karışabilir. Bana sorarsanız, terapist karşısındaki kişinin oyununa katılmış olsa bile, durumu fark ettiğinde ve bunu tedaviye gelenle yüreklice paylaştığında, terapist konumunu yeniden kazanabilir. Üstelik böyle bir durum terapisti, iktidar imgesi olmaktan çok, sıradan ama yürekli bir insan konumuna getireceğinden, ilişkide öncekinden farklı bir içtenlik ve güven yaşanmasına da neden olabilir.
Terapiye gelen kişi kendisine karşı da olsa, yaşamında sürdüregeldiği oyununda us tadır ve onu terapi ortamında da sürdürmeye çalışır, oyunundan kurtulabilme umuduyla başvurmuş olmasına rağmen. Her şeye rağmen oyunu sürdürmekte direnmenin nedeni, bilinmeyenin korkusudur. Acı da verse, bilinen insana daha güvenlikli görü- nür. Nasıl başlayıp nasıl seyredeceği kestirilebildiğinden, insana kumanda kendisindeymişçesine bir yanılgı yaşatarak. Bu, yaşa minin kumandası olmasa da. Örneğin kimi insan, kabul edilme gerçeğiyle ne yapacağını bilemediği için, farkına varmadan kendini reddettirecek ortamı kendi hazırlar ve ne yapar yapar bunu gerçekleştirir. Böyle biri için reddedilme, kabul edilme durumunun bilinmezliğiyle karşılaşmanın dehşetinden daha az can sıkı- cıdır. Üstelik kendisini reddederek tuzağına düşen kişiye suçluluk duyguları yaşatmanın zaferini de beraberinde getirerek. Dolayısıyla, böyle bir durumda kurbanın red eden mi edilen mi olduğu sorusunun cevabını vermek kolay olmayabilir.
Terapiye gelen kişi, kendisine karşı da olsa, yaşamında sürdüregeldiği oyununda ustadır ve onu terapi ortamında da sürdürmeye çalışır, oyunundan kurtulabilme umuduyla başvurmuş olmasına rağmen.
Çoğu zaman, sevilme beklentilerimizin karşılanması uğruna sevmeyi unutuyoruz.
Otto Rank sevgiyi "Bir başka insanın istencini kendi istenci kadar sevebilmek" olarak tanımlar.
Sayfa 43
Reklam
Zedelenme limbik sistemin an bir duygusudur, adam yerine konulmadığını farzetmenin kızgınlığı aynı bölgeden kaynaklanır, ama korteksin kışkırtması ve ısmarlamayla. Dikkatli bir gözlemle, neredeyse çocuksu olan bu tür kızgınlık tepkilerini ciddiye alabilmek, bizim de korteksimiz tarafından kışkırtılmış olmamızı gerektirir. Ya da karşı tarafa beklenti yüklemiş olmamızın yarattığı ve patlamaya hazır bekle- yen bir volkanın, birikiminden kurtulmasının bir ifadesidir.
değersizlik duyguları
Bizi hiç ilgilendirmeyen insanlar tarafından zedelenmek istendiğimizde bunun bizde herhangi bir etki yaratmaması gerekir, ama bu her zaman böyle olmaz. Eğer kendimizi değerlendirmeyi fazla oranlarda başkalarına bırakmışsak, tanımadığımız birinin ters bir bakışı bile bizi zedeleyebilir, pek çok zaman o bakışın bizimle ilgisi olmadığı halde.Ve tabii böyle bir örnekle başka bir konuya girmiş oluyoruz. Değersizlik duyguları.
Frieda Fromm-Reichmann "Tedaviye kişi terapistten zeki, daha donanımlı olabilir, ama terapist tedavi orta- minda ondan daha yürekli olmalıdır." diyerek duruma açıklık getirmiştir bence. Terapistin terapi ortamında yürekli davranabilmesi, terapiye gelenin kendiyle yüzleşme gücüne katkıda bulunur.
kızgınlık insanın bir diğerini cezalandırmasına neden olurken kendine de işkence etmiş olur (Publilius Syrus: 1.Ö. 1. yüzyıl)
Zedelenmişliğimizle yüzleşmekten kaçınmadığımızda, bizi zedeleyen insanı vicdanıyla baş başa bıraktığımızdan ona cezaların en gerçeğini vermiş oluruz, ceza vermek adına olmadığından.
463 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.