bu kitap hakkinda cok gorusum var ama hicbiri fazla net olmadigi icin icimden hic yazmak gelmiyor. belki yazdikca netlesir umuduyla yaziyorum yine de. genel olarak spoiler icerecek diye dusunuyorum ama cogu insan da filmini izlemistir yuksek ihtimalle, bilmiyorum. ozellikle bir major (?) spoiler olacak ama.
bakin bu klasik bir kitap, hani klasik
Bakışıyla size: "Burada ne işim var be, kardeşim?" diye soran kişilerin sevimliliğine sahipti. Ben de ona bakışımla: "Ben de kendime aynı soruyu soruyorum" dedim.
unuttuklarınızı soruyorum
hiç hatırlamak istemediklerinizi
teninize iz bırakanları
ve izinizi taşıyan tenleri
görmesenizde sezdikleriniz var mı sizin
unutmasanız da unutur gibi yaptıklarınız
unuttuklarınızı soruyorum
hiç hatırlamak istemediklerinizi
teninize iz bırakanları
ve izinizi taşıyan tenleri
görmesenizde sezdikleriniz var mı sizin
unutmasanız da unutur gibi yaptıklarınız
"Ama ülkenin durumu ne olacak? Ben bunu bilmek istiyorum. Nereye gidiyoruz? Artık insan geçimini sağlayamıyor. Kimse ailesini geçindiremiyor. Soruyorum size, nereye gidiyoruz? Ben bir türlü işin içinden çıkamıyorum..."
"Evlenmeyi düşünmüyor musunuz? Bu konudaki görüşünüz?"
"Tabii ki evlenmeyi düşünüyorum. Ama eğer ... " Sustu, bir an
için geri çekilmek istedi ama sonra tüm cesaretiyle silahına sarıldı.
"Tabii evlenmeme değecek kadar zengin birini bulursam. Biraz fazla açık oldu değil mi? Ama niyetim bu. Umarım bundan dolayı beni kınamazsınız."
"Olaylara ticari bir zihniyetle yaklaşmaya her zaman saygı duyarım. Peki, kafanızda nasıl biri var?"
"Tip mi, yani boy pos filan mı?"
"Yoo, hayır. İş ... servet?"
"Ah, henüz bu konuda bir karar vermiş değilim."
"Bana ne dersiniz?"
"Siz mi?"
"Elbette."
"Yoo, hayır, olamaz."
"Neden?"
"Size bunun olamayacağını söyledim."
"Tekrar soruyorum, neden?"
"Bu doğru olmaz."
"Neden doğru olmasın ki?"
Merhum Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hocanın, "Babalarımızı, dedelerimizi kestiniz" diyen bir Ermeni'ye cevabı :
"Bir Ermeni ile bir yerde karşılaştıkta konuştuk. Türkçe konuşuyor. Siz bizim dedelerimizi kıtır kıtır kestiniz diyor. Ne zaman kesmişler dedim.
İşte babalarımızı dedelerimizi kesmişler diyor.
Ben durmadan soru
O kadar zorlu bir yoldu ki benim için; bu yolda, hayata nasıl yaklaşacağımı öğrendim. Kara kışa, fırtınaya ve kasırgaya rağmen dimdik ayakta kalmayı öğrendim. Öğrenmek zorundaydım, başka çarem yoktu. İnsanlar bana çok güçlü olduğumu söyleyip duruyorlar. Soruyorum size başka çarem var mıydı? Güçlü olmayı ben seçmedim ki, hayat beni bu hale getirdi. Ben, hayata bilmem kaç sıfır yenik başlamıştım çünkü..
Ne var ki iki ay önce hem zihnen hem de bedenen tam bana göre olan genç bir hanımefendiyle tanıştım. Kalbim onu görünce adeta eriyip gitti. En sonunda kaderimin ağlarını ördüğünü ve âşık olmak üzere olduğumu anladım. Ama sermayemden geriye kalanları topladığımda dört yüz sterlin bile etmediğini gördüm! Size soruyorum, kendine saygı duyan bir adam dört yüz sterlini olmasına rağmen âşık olabilir mi?
Leş kargaları bağırıyor. Kardeşim nerede? Latif ve asil bir adamdı ve hiç kimsenin kötülüğünü istemezdi. Nerede o? Size soruyorum, lanet olası katiller! Tüm dünyanın önünde soruyorum size, lanet olası katiller, leşin başına çöreklenmiş karga sürüsü, yarım akıllı mutsuz canavarlar! Canavarsınız siz! Neden öldürdünüz kardeşimi? Yüzünüz olsaydı, basardım tokadı, ama sizinki yüz değil, yırtıcı hayvan suratı. İnsan rolü yapıyorsunuz, ama eldivenin altında pençeleri görüyorum, şapkanın altında da hayvanın yassı kafatasını; makul konuşmalarınızın ardında paslı zincirlerini şakırdatan gizli deliliği işitiyorum. Ey yarım akıllı mutsuz hayvanlar, acımın, kederimin, onuru lekelenmiş düşüncelerimin tüm gücüyle lanetliyorum sizi!
"Don Juan bir fatihti. Hatta büyük harflerle söylemek gerek. Büyük bir Fatih. Ama, soruyorum size, hiç kimsenin size direnmediği, herşeyin mümkün ve her şeyin izinli olduğu bir yerde nasıl fatih olabilirsiniz? Don Juanlar çağı sona erdi. Don Juan' ın günümüzdeki ardılı fetihler değil, koleksiyon yapıyor.
Şimdi size soruyorum: Bir insandan, böyle garip niteliklere sahip bir yaratıktan ne beklenebilir ki? Evet, dünyanın tüm nimetlerini onun ayağına da serseniz; onun mutluluk baloncukları dışında hiçbir şeyin görülmeyeceği mutluluk denizinde bile boğsanız; hatta uyumak, zencefilli kurabiye yemek ve durdurak bilmeyen dünya tarihi ile meşgul olmak dışında yapacak bir şeyinin kalmaması için ona ekonomik refah dahi verseniz, o insan salt bir nankörlükle, salt bir karalamayla size karşı iğrençlik yapmaktan geri durmayacaktır.
Toplumun kendisinden beklentilerini yerine getirmeye çalışan bir kadın, ne kadar çabalarsa çabalasın, ne kadar çalışkan, uykusuz, zeki ve yetenekli olursa olsun, kendisine ait bir şey yaratamaz... Bu soruyorum size tekrar değşl de nedir?
Az önce otobüste iki kişinin konuşmasına şahit oldum. Birbirleriyle kavga halindeyken içlerinden birisi "Beni hiç anlamıyorsun" dedi. Bunun üzerine karşıdaki kişi de ona "Senden beklediğim çabayı gösterseydin seni anlamak için uğraşırdım" dedi. Bu konuşmadan sonra önüme dönüp kendime şu soruyu sordum: "Neden insanların birçoğu karşıdaki kişinin kendini anlamadığını düşünür ve neden karşıdaki kişi anlamak için çabalamaz" Şimdi de aynı soruyu size soruyorum.. İnsanların bizi anlamaları için çabalayan tarafın hangisi olması gerekiyor? Veya anlaşılmak için ortada bir çaba olması mı gerekiyor?