Hoş ev, değil mi? Şurada gördüğünüz iki kafa, zenci kölelere ait. Bir işaret bu. Ev bir köle tüccarınındı. Ah! O zamanlar oyunlar gizli oynanmıyordu! İnsanlar yürekliydi, şöyle diyorlardı: “İşte, evim barkım var, köle ticareti yapıyorum, kara derilileri satıyorum.” Bugün, bu işi yaptığını açıkça söyleyen birini düşünebiliyor musunuz? Ne rezillik! Parisli meslektaşlarımın konuşmalarını buradan duyabiliyorum. Bu konu hakkında ödün vermezler, iki ya da üç hatta daha fazla bildiri yayımlamaktan çekinmeyeceklerdir. İyice düşündükten sora ben de katılırdım onların imzalarına. Kölelik mi, hayır, biz ona karşıyız! Kendi evlerimizde ya da fabrikalarda köleliğe yer vermek zorunda kalmak düzenin bir parçası ama bununla övünmek, işte o olmaz.
Aslında içten içe doğru saymadığın şeyler yapıp duruyorsan, mutlu olabilir misin? Durmadan yalan söyleyen, hırsızlık yapan, başkalarına iftira eden çok insan var. Tamam! Bunun doğru olmadığını -ya da istersen haksızlık olduğunu diyelim- biliyorlar pekâlâ. Ama mutlular mı dersin? Sokrates mutlu olamayacaklarına inanmıştı.
Sayfa 82 - Pan Yayıncılık, 24. Basım, Kasım 2009Kitabı okuyor
Reklam
"Biri yere düştüğünde tutup kolundan kaldırmak bu kadar mı zor? Işıl ışıl iyilik dururken, kötülüğün tarafını seçmek neden? Kalbinizde yeşil bir ağacınız, şarkı söyleyen kuşlarınız yok sizin! Sokakta gördüğünüz bir ağacın yanından yalnızca geçip gitmeyi bilirsiniz! Hayvanlara eziyet edersiniz, çocuklarınıza sevgiyle yaklaşmazsınız. Fakat hissedin! Hissedin! Kalbiniz var! Düşünün! Bir düşünün! Aklınız var! İnsan başka nasıl değişir yoksa? Sabahları güneş hepimiz için doğmuyor mu, niçin karanlıkta kalıyor sizin kalpleriniz? Hepimiz aynı gökyüzünün altında yaşamıyor muyuz, niçin bulutlanıyor aklınız?"
Güneş bütün gün insana doğru fakat acı şeyler söyleyen bir arkadaştır. Onun ışığında eğlenmenin ve mesut olmanın hiç imkanı var mi?
"Hayat bana nasıl oyunlar ediyor, diyeyim mi bir bir? Kısacası: Tam o bin küsur kilometre ötedeki kentten küçücük bir haber bekliyorum. Bu bekleyişi durmadan anlatabilirim. Hiç durmadan beklediğime göre, beklemem de değişiyor. Zengin bir bekleyiş bu.. Gittikçe de içimi sarıyor. Günlük yasayışıma, bakışıma sesimin tonuna siniyor. Burada ciddiyetle ve delice çalışkanlıkla görev yapışımın nedenlerinden birinin de bu olduğunu biliyorlar mı acaba? Beni o bekleyiş doluluğundan, bazan hummaya varan ateşinden uzak tutacak her şeye nasıl sarılıyorum. Ama ondan uzak durabildiğim saatlerin sonunda, kendi kendime kaldığım dakikalarda sanki ihmal edilmiş bir canlı gibi amansız bir çullanışı var ki üzerime, o zaman kaçacak yer sığınacak insan arıyorum. Ama nereye kadar? Nereye kadar kendinden kaçabilirsin? Ya bir de geri dönemezsen? İhtiyatlı olmalı. Ya bir de umut olmasa. Evet, umut var. İçimde bunun hep aksini söyleyen korkuya rağmen. Ve bütün düşüncelerim beni boyuna bu korkuya doğru sürüklüyor." (Cahit Zarifoğlu ile konuşma, gelişme, Yaz 1974 sayısı)
Sadece yiyor, içiyor, uyuyor ve ruhsuz şekilde eğleniyoruz... Hareket eden mumdan heykeller gibiyiz. Bize ruh üfleyecek biri gerek... Teneke veya tahtadan yapılmış, ses çıkaran, şarkı söyleyen güzel Japon oyuncaklarından farkımız var mı sanki!.. Gerçek hayat, yalnız cesetle yaşanmaz ki! Bir tiyatro oyunu sahneler gibi gülüyor ve ağlıyoruz...
Reklam
"Yanılıyorsam affet ama senin ismin, en azından ailenin ismi kullanılarak yapılan şey bu," dedi Scrooge. "Sizin şu fâni dünyanızda," diye karşılık verdi hayalet, "bizi tanıdığını söyleyen; tutkuya, gurura, kötü niyete, nefrete, kıskançlığa, bağnazlığa ve bencilliğe dair ne varsa bizim ismimizle yapan, aslında bizi ve akrabalarımızı hiç mi hiç tanımayan insanlar var. Bunu asla unutma ve yapılanların kabahatini bize değil, onlara yükle."
Hayatınızda size çirkin sözler söyleyen insanlarla karşılaşabilirsiniz. "Evine dön mülteci!" veya "Burada olmaya hakkın yok!" Böyle insanlarla karşılaştığınız zaman onlarıla yıldızlara bakmalarını söyleyin ve yıldızların gökyüzü boyunca nasıl hareket ettiğini anlatın. Hiç kimse bir yıldıza evine gitmesini söyleyemez. Onlara şöyle söyleyin: "Ben bir yıldızım. Tıpkı diğer Yıldızlar gibi ben de var olmaya hak ediyorum. Bunu nasıl mı biliyorum? Çünkü işte buradayım. Ben buradayım. Kanıt yıldızlarda."
Sayfa 120Kitabı okudu
Uzaklardan halisülasyon gibi, zavallı bir kız çocuğunun şarkı söyleyen cılız sesi duyuluyordu. Mutsuzluk. Bu dünyada farklı farklı mutsuz insan var; hayır her yer mutsuz insanlarla dolu desem abartmış olmam. Fakat bu insanların mutsuzluğu, toplumu göğsünü geri geri tepkilerini gösteriyor, "toplum" sa o insanların tepkilerini kolaylıkla kavrayabiliyor. Ama benim mutsuzluğum tamamen suç ve kötülükten kaynaklanıyor, kimseye gösterilecek bir tepkim yok. Yine, ağzında yuvarlayarak tek bir sözcük bile söylemeye kalksam, sadece dil balığı değil, toplumunda nasıl böyle laflar ettiğimi dillerine dolayarak Beni aptal yerine koyacağına şüphe yok. İnsanların dediği gibi "başına buyruk" bir şey mi, aksine aşırı zayıf mı olduğumu kendimle anlayabilmiş değilim. Neticede galiba suç ve kötülük bir muayayım ve nerede olursam olayım mutsuzum katlanıyor; bunu engelleyecek somut bir çözümüm de yok.
Hatice Gül yazdı... EFELYA'YI BEN DE OKUDUM... Kitapta büyük bir kusur var hocam, 1'i 3'e bölememişsiniz. Gönül koymayın lütfen, bu konuya aşağıda değinmeden edemeyeceğim. "Adamın biri bir gün..." diye başlayan cümleler, buradan Artvin'e yol olur. Adam'ın biri her gün, her saat, her dakika eliyle, eliyle
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.