Turgut aldı, - O zaman sizinle aynı noktaya geldik Sahir Ağbi. - Nasıl? -Bu hükümet faşist hükümet! Sinirlenmiş gibi doğruldu Sahir Bey, - Tersini söyleyen mi var? .......
Sayfa 70 - Everest - 15. Baskı - Mayıs 2014Kitabı okudu
Müthiş izahat..
Râbıtaya itiraz felakettir. Çünkü leblebi kafalılar zannederler ki, rabıta demek şeyhini mübalağa ile büyütmek, gaye zannetmek! Asla... O şeyhinin kılığından ilâhî huzura doğru çıkmak için bir bilet almaktan başka bir şey değil... Sırası gelmişken kaydedelim. Günün ucuz, gayet ucuz, bayağı ve ahmak inkâr modası içinde bir de formül vardır: -"Allah'la kul arasına girilir mi? Cevap vereyim; sizde söyleyenlere aynı karşılığı verin... Bana, bunu söyleyen bir profesöre şöyle dedim: -"Yahu, sen Üsküdar'a gitmek için bile vasıtaya muhtaçsın!.. Bütün beşerî vasıtaları elinden alsam, sen acaba potin mi giyebilirsin, sigara mı içebilirsin, yemek mi yiyebilirsin?.. İlahî huzura gitmek için vasıtasızlık ne demek? Elbette vasıtaya ihtiyaç var... Elbette Allah'la kul arasına girilemez! Fakat, Allah'la kul arasında münasebet kademeleri mevcut... Yoksa ey ahmak, Allah'la kul arasına hiç kimse giremez!.." Rabıta hâşâ, Allah'la kul arasına girmek değil... Hâşâ... Eğer bütün olarak, tüm olarak vasıtaya ihtiyaç olmasaydı, bir tane Nebî ve Resûl gelmezdi.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Var mı öyle bir cümleniz?
Bazen, bambaşka nedenlerden söylenen çok sıradan bir cümle insanların ilişkilerini değiştiriverir, o cümlenin sihirli olduğunu da, ne o cümleyi bilmeden söyleyen fark edebilir, ne de onu dinleyen.
❞"Kendinizi sürekli savunu halinde tutuyorsunuz. Hep gerginsiniz" diyor hınzır bir gülümsemeyle. "Bence bütün insanların, doğum ve ölüm gibi, çok ortak bir yanları daha var; hiçbir koşulun farklı kılamadığı bir yanları. Tarihte hiçbirimizin gerçek bir başkaldırısı olmadı. Özgürlükler hep belli sınırlar içinde arandı. Özgürlük diye,
Sayfa 222 - Everest Yayınları 1. Basım: Haziran 2014Kitabı okudu
"Beni su katılmamış salak sanıyorsunuz, değil mi? Belkide öyleyim , ama bazen bana ne yapmam gerektiğini söyleyen bir önsezim var.
"Yoksa bunlar hep komedi mi? .. Öyle ya, hep komedi ... Söyle, ne yapmak istiyorsun bu komediyle? Ahha, şimdi anlıyorum. Bari bu usulü çok tatbik ettin mi? Sen karın yolunu tutmuşsun be kızım! .. Bu dünyada merhamet ehli çoktur, seni herhalde istediğinden ziyade memnun ederler. Fakat bu iyi usul... Sizin gibi kadınların namuslu rolüne çıkması, bu gayet iyi usul... Sukut etmiş* masume ... Allah Allah ... Altı yüz sahifelik roman ... Beybaban miralaydı ...Komşunun oğlu ... Söylesene? .. Yoksa başka türlü mü? Baba şehit, anne aç ... Kardeşler var ... Hem de mektebe gidiyorlar. Derhal kendini feda ediyorsun, değil mi? Ne müthiş şey be! Söylesene, senin hikayen hangisi? Belki de sen adamına göre başka şeyler anlatıyorsun. Bu da senin zekanı gösterir. O kadar güç bir şey de olmasa gerek, sen kitap okur musun? Ha? Öyleyse hiç korkma ... Bir kişiye üç dört hikayeyi birleştirip anlatsan sermayen gene tükenmez... Bizim memleketin büyük muharrirleri** her gün yenisini yazıyorlar. Fakat ne yaman usul be ... Bunu hepiniz yapıyor musunuz şimdi? Vay haline cümlemizin ... Biraz gözyaşı, biraz çarpıntı, dinleyeni de söyleyen gibi ağlatan feci bir hikaye: Ah, hayat, hayat, lanet sana!.. Sonra da burun kanamadan, üç dört kişiden alamayacağın bir para ... ihtimal daha fazla verenler de vardır. Artık o sizin ustalığınıza, adamın hassaslığına bağlı. Ve sonra kalpsiz herifin biri çıkıp da muhakkak ısrar ederse kaybedilen bir şey yok ya ... Biz alışkınız değil mi?"
*Düşmek **Yazar.Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.