İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın. Derken, ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir, İşte senin kaçıp durduğun şey budur. Ve Sur'a üfürülür. Vaat olunan gün işte budur. Herkes yanında bir sevk eden, bir şahitlik eden melekle beraber gelir. And olsun ki sen bundan gafildin. Şimdi gözünden perdeyi kaldırdık. Bugün bakışın pek keskindir. Yanındaki melek "İşte onun defteri bende hazırdır" der. Atın Cehenneme, her bir inatçı kâfiri! (Kaf Suresi: 18-24)
"Felaket geldikten sonra, ah bilseydim, denir. Aslında biliniyordu, ama söz konusu olan duyarlı, duygulara dayanan bir bilgi değildi, halbuki irade bakımından geçerli olan tek bilgi türü budur."
Bir millet için son derece önemli tarihsel olgular tek kaynağa mahkum edilmişse ve o kaynak yakın tarihin 'önder'inin anılarından (Nutuk) ibaretse, tarafsızlıktan ve ilmilikten söz etmek zorlaşır. Hele bir de, aynı dönemden süzülmüş kişilere ait başka anılar yasaklanmış --Latife Hanım'ın anıları gibi-- yahut sansürlenmiş de karşılaştırma imkanlarınız elinizden alınmışsa..
Zaten hatıra belge sayılmaz. Çünkü savunma refleksinin ürünüdür. Herkesin kendi hatıralarında 'haklı' görünmesi bundandır. Yakın tarih araştırmacılığının en büyük talihsizliği budur!
Akl” bağlamak kökünden gelen bir kelimedir. Anlamak ve idrak etmek, düşünme ve muhakeme etme ve doğruyu bularak onu sağlam bir yere bağlamak anlamına gelmektedir.
Akıl eşyayı olduğu gibi anlama ve anlamlandırma, güzel ve çirkini ayırt edebilme, doğruyu ve yanlışı kavrama kabiliyetidir.
Akl‐ı selim, ise hüküm ve kararlarda iki hayırdan daha iyi olan hayrı, iki şerden ehven‐i şerri bilebilme özelliğidir ve kâmil akla verilen isimdir. Buna “sağduyu” demek de mümkündür.
Allah Teâlâ buyurdu ki; “Yüzünü Allah’ın fıtrat üzere yarattığı hak ve hanif dini olan tevhide ve İslam’a yönelt. Ki Allah insanı bu fıtrat üzere yaratmıştır. Allah’ın kadim kanunu olan yaratılışında bir değişim söz konusu olamaz. Doğru, sabit ve hak din ve yol budur. Ama ne var ki insanların çoğu bunu bilemezler”
Akl‐ı selim, “yaratılışta Allah’ın insan kalbine koyduğu ilahî hakikatleri ve gerçeği kabul etmeye yatkın olan kabiliyet” anlamındadır.