Speculaas Cookie

Speculaas Cookie
@speculaascookie
Frank Lloyd Wright'ın da dediği gibi, ''Sanatın anası mimaridir. Kendimize ait bir mimarimiz olmadıkça medeniyetlerimizin de bir ruhu yok demektir.'' Mimarlık öğrenimi görmek varoluşumuzun kalbini incelemektir.
Sayfa 10 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Yapılarımız eskiden kim olduğumuzu ve kime dönüşmekte olduğumuzu anlamamızı sağlamaktadır.
Sayfa 10 - Say YayınlarıKitabı okuyor
İyi tasarımda şekil ve işlev daima el eledir.
Sayfa 10 - Say YayınlarıKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Platon'un bize özet olacak çarpıcı bir öğüdü var: "Bu yolu hakkınca yürümek isteyen biri gençliğinde güzel biçimleri ziyaret ederek başlamalı; eğer ilk başta eğitmeni tarafından, yolu ona bu güzel biçimlerden sadece birini sevecek şekilde doğru olarak gösterilirse, bu tek sevilenden doğru ve güzel düşünceler yaratacaktır; ve sonra, o tek olanın biçiminin güzelliğinin bir diğerinin güzelliğine benzer olduğunu ve her biçimdeki güzelliğin tek ve aynı olduğunu kendi kendine algılayacaktır.''* *Platon, a.g.y., s. 496.
Sayfa 158 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Yaratıcı süreç, biçim için duyulan bu tutkunun dışavurumudur. Parçalanmaya karşı bir mücadeledir yaratıcı süreç: Uyum ve bütünleşmeyi doğuracak olan yeni varlık türlerinin varoluşa getirilme mücadelesi.
Sayfa 158 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Decartes ''Cogito, ergo sum'' - ''Düşünüyorum, o halde varım'' -dediğinde hatalıydı. Farkında olduğumuz hiçbir zaman çıplak düşünce ya da çıplak varoluş değildir. Kendimi, daha çok duygulanımların, hazzın, korkuların, pişmanlıkların, seçeneklerin değerlendirilişinin, kararların bir bütünlüğü olarak bulurum — kendi doğamın içinde etkin olarak bulunduğum sürece tüm bunlar, öznemin çevreme yönelttiği tepkilerdir. Descartes'ın "Varım"ı olan bütünlüğüm, bu malzeme kargaşasını duyguların tutarlı bir modelinde biçimlendirme sürecimdir.* Whitehead'i doğru anlıyorsam, benim biçim tutkusu dediğim, onun kimlik deneyimi olarak ortaya koyduğu deneyimin merkezi bir yanı.** *Alfred Nort Whitehead: İnsan ve Doğa Üzerine Düşünceleri (Alfred North Whitehead: His Reflections on Man and Nature), haz. Ruth Nanda Anshen, New York 1961, s. 28. **Burada bir arkadaşımın el yazmalarımı okuduktan sonra yolladığı bir şiiri yayımlıyorum: Varım, öyleyse seviyorum / senin savunmasız yüzünden / dosdoğru bana bakan / o bütün duyarlığı. / Seviyorum, öyleyse varım. (Çev. Necmi Zekâ)
Sayfa 154 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Kant, anlayışımızın basit bir biçimde çevremizdeki nesnel dünyanın bir yansısı olmadığını, anlayışımızın da dünyayı kurduğunu ileri sürmüştü. Nesneler bizimle, basit bir biçimde konuşmazlar; kendilerini, bizim onları bilme yollarımıza uydururlar da. O halde zihin dünyayı etkin bir biçimlendirme ve tekrar biçimlendirme sürecidir.
Sayfa 152 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Platon Sokrates'ten hareketle ''insan doğası sevgiden (Eros) daha iyi bir yardımcıyı kolay kolay bulamayacak'' der.* Platon, ''Tüm yaratış ve yokluğun varlığa geçişi şiir ve biçim vermedir,'' diye yazar, ''ve tüm sanat süreçleri yaratıcıdır; sanatların ustaları da tüm şairler ve biçim vericilerdir.''** *Platon, Symposium, çev. Benjamin Jowett, Portable Greek Reader, haz. W.H.Auden, New York 1948, s. 499. (Türkçesi: Şölen, çev. Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Türkite İş Bankası Kültür Yayınları, 2000.) ** A.g.y., s. 497.
Sayfa 151 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Biçim için duyduğumuz tutku, dünyayı gereksinim ve arzularımıza elverir kılma özlemimizi ve daha önemlisi, kendimizi önem taşıyor olarak yaşama özlemimizi ifade eder.
Sayfa 151 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Biçim için duyduğumuz etkin ihtiyaç onu kendiliğinden, sonsuz sayıda kurduğumuz yollara bakılarak görülebilir. Mimci Marcel Marceau, köpeğini yürüyüşe çıkaran birini canlandırmak için sahnede durur. Marceau'nun kolu köpeğini tutmuşçasına gerilir. Kolu ileri-geri silkindiğinde, seyircilerin hepsi, köpeğin çalılıkların arasındaki bir şeyi koklamak için kayışına asıldığını ''görür''. Sahnede ne köpek ne de kayış olmasına rağmen, kayış ve köpek aslında sahnenin en ''gerçek'' parçalarıdır. Gestalt'ın sadece parçası vardır ortada -insan Marceau ve kolu. Geriye kalanın tümü bakanlar olarak bizim imgelemimiz tarafından sağlanır. Eksik Gestalt bizim fantezimizde tamamlanır.
Sayfa 150 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Evrenin yaratılışında olduğu gibi, düzen düzensizlikten, biçim kaostan doğup geliyor. Coşku duygusu, ne kadar hafif olursa olsun, bu yolla varlığa katılımımızdan kaynaklanıyor. Paradoks şu ki, aynı anda sınırlarımızı da daha canlı yaşıyoruz. Bu, Nietzsche'nin bahsettiği amor fati'nin keşfi - kişinin yazgısını sevmesi. * Tevekkeli değil tüm süreç insana bir vecd duygusu veriyor. * ''Bir insanın büyüklüğünü belli eden bence amor fati'dir; insanın hiçbir şeyi geçmişte, gelecekte, ta benliğine dek başka türlü istememesidir. Zorunluluğa yalnızca katlanmak, hele onu gizlemek yetmez - her türlü ülkücülük zorunluluğa karşı bir aldatmacadır - iş onu sevmekte…'' (Ecce Homo, Friedrich Nitetzsche, çev. Can Alkor, İstanbul: Say, 1983, s. 55-56.)
Sayfa 144 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Dünyamızın sınırları ayaklanmızın altından kayar, ve, yiten sınırımızın yerini yeni bir biçimin alıp almayacağını ya da bu kaostan yeni bir düzen yaratıp yaratamayacağımızı görmek için beklerken titrer dururuz. İmgelem biçime yaşam verirken, biçim de bizi psikoza sürüklenmekten korur. Bu, sınırların nihai gerekirliğidir. Sanatçılar özgün görümleri görme yetisinde olanlardır. Tipik olarak, güçlü imgelemleri ve aynı zamanda, felaket durumuna düşmelerini önleyebilecek kadar gelişmiş bir biçim duyguları vardır. Onlar biz geri kalanları önü sıra geleceğin keşfi için giden öncü kâşiflerdir.
Sayfa 143 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Dr. Kurt Goldstein, savaş sırasında beyin-hasarı almış birçok askerin bakım gördüğü, Almanya'daki büyük bir akıl hastanesinin yöneticisi olarak, hastaların, imgeleme yetilerindeki kökten sınırlanmışlıktan ötürü acı çektiklerini gördü. Ayakkabılarını her zaman tam şuraya, gömleklerini de tam buraya yerleştirerek dolaplarına katı bir intizam vermek durumunda olduklarını gözlemledi. Dolabı karıştığında hasta panik içine düşüyordu. Kendini yeni düzenlemeye uyduramıyor, kaosa yeni bir düzen getirecek yeni bir "biçim"i tahayyül edemiyordu. Hatta o anda, Goldstein'ın tabiriyle "felaket durumu"na (catastrophic situation) düşüyordu. Ya da beyninden yaralanmış bir kişi, kendisinden ismini bir kâğıda yazması istendiğinde, kenara yakın bir köşeye yazıyordu. Açık alanlarda yitme olasılığını göze almıyor, buna izin vermiyordu. Soyut düşünme için, an içinde verilen olguları, olanaklı olan olgular cinsinden aşabilmesi için gereken yetileri — ki bu söylem içinde, imgelem adını veriyorum— ciddi bir biçimde yitmişti. Çevresini değiştirmek, çevresini kendi gereksinimlerine uygun kılmak için kendini güçsüz hissediyordu.
Sayfa 143 - Metis YayınlarıKitabı okudu
İmgelem; zihnin uzanışıdır. İmgelem; bireyin, bilinçli zihninin ön bilinç eşliğinde doğup gelen fikirler, itkiler, imgeler ve her çeşitten diğer psişik olguyla topa tutuluşunu kabullenebilme yetisidir. ''Düş düşleme ve görü görme'', birbirinden farklı olanakları değerlendirme ve bu olanakları elinde tutmanın yarattığı gerilime dayanma yetisidir. İmgelem; ipleri koparmak, kişinin önünde açılan ufukta yeni demir atma şanslarının var olduğu inancına sarılışıdır.
Sayfa 142 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Biçim ve sınırlara karşı günümüzdeki baş kaldırının, ''Sınırsız potansiyellere sahiptir,'' haykırışında ifade edildiğini anlayabiliriz. Ancak bu hareketler bi.im ve sınırları tümüyle atmaya kalktıklarında kendini yıkıcı ve yaratıcılıktan uzak bir hal alıyorlar. Yaratıcılık dayandıkça, biçimin yeri asla aşılamaz. Biçim yitecekse, kendiliğindenlik de onunla birlikte yiter.
Sayfa 141 - Metis YayınlarıKitabı okudu
586 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.