Ehem ehemm... kitabı birkaç gün önce bitirdim ve şimdi karşınızdayım :)
Öncelikle şu uyarıyı yapmam lazım.
DİKKAT DİKKAT!! BU İNCELEME SPOİLER İÇEREBİLİR -çok sayılır mı emin değilim ama spoiler istemeyen bakmasınn-
Öncelikle bu serinin 3. kitabı olarak güzeldi. -Sinir krizlerini ve kitabı fırlatma isteğini saymazsak- güzeldi. Fantastik sevenler için kurgusu güzeldi. İlk kitapları okumadan direkt bunu okumayın zaten. Ayrıca novellasını okumadan da direkt buna geçmeyin. Çünkü NOVELLA ÇOK GÜZELLL
Sinir krizi geçirdiğim yerler oldu mu, KESİNLİKLE oldu. Yani tam fırlatmalıktı kitap. Şaşıra şaşıra, sinirlene sinirlene bi hal oldum gerçekten.
Lilith + tanrıçalar + Arın ve Adelia şoku + DareNova sarsıntıları + Tayga/Erim şoku + Ayzer'in saçmalıkları - Sonay'ın dostane davranışları - Daren ve küçük özel anlar + sırlar = KİTABI FIRLATIP ATMA İSTEĞİ
Kısaca özet geçtim. Anladığınızı umuyorum. Daha fazlası için kitabı okuyun :)
Spoiler içerebilir.
Ah Eylül. Nasıl da insanların madde bağımlıları sadece kopuk veya sorunları olan ailelerin çocuklarından çıkar tezini çürüttün. İzmirden İstanbula boğaziçinde psikoloji okumaya giden gencecik kızımız yurtta tanıştığı ufacık tefecik ama neler neler yaşamış Dünyadan bahsediyoruz temel olarak. Dünyanın yaşadıkları düşünülürse
(Spoiler içerebilir )
Hakan Günday'ı çok severek okuyorum ve adını hep duyduğum Kinyas ve Kayra'yı okumaya çok geç fırsat buldum. Maalesef uzun bir süre kitabı çok zorlanarak okudum resmen elimde süründü. Sanırım ben kitabı okurken değil de bitirdikten sonra sevdim. Genel resme bakabildikten sonra daha çok beğendim hikayeyi. Kitap bize kendi fırsatlarımızı kendimiz yaratabileceğimizi anlatıyor bence. Önümüzde birçok yol seçeneği var ve hangisini seçeceğimiz, nasıl bir yol yürüyeceğimiz kendi seçimimize bağlı.
Başından beri Kinyas bana daha sıcak geldi, onu her zaman kendi deyimleriyle daha insancıl buldum. Ve hikayenin sonunda böyle bir tercih yapması kendi mutluluğunu az da olsa yakalayabilmesi ve en azından bunun için çabalaması beni çok mutlu etti. Kayra'nın yolunu ise çok zorlanarak okudum. Aslında hayat ona da güzel fırsatlar çıkardı, sevebileceği bir kadın, yaşanilabilecek güzel bir hayatı vardı fakat insan şu hayatta kendini çok kolay kandıyor. Kötü olduğuna, güzel hiçbir şeyi haketmediğine o kadar inandı ki kendi sonunu getirdi. Ve en çok üzüldüğüm şey ise onu gerçekten kimse kurtaramazdı.
Kitabı tavsiye ederim ama ilk Hakan Günday kitabınız olmalı mı emin değilim. Okuyacak olanlara keyifli okumalar diliyorum:)
246 syf.
·
Not rated
-Azıcık SPOILER içerebilir -
Azgın bir ergenin ne kadar iğrençleşebileceğini bize tüm çıplaklığıyla anlatan bir kitap. Ciddi değilim tabi ki :d Elio'nun hikayesini kendini ve özellikle cinselliğini kabul etme ve anlamlandırma çabası olarak değerlendirmek gerek. Bence, Elio için, Oliver ilk başlarda duyduğu arzu ve şehvet için neler yapabileceğini, ne kadar ileri gidebileceğini ispatlayabileceği bir deneyim fırsatı oldu. Özellikle Oliver'ın kayıtsız, dingin ve kendini kabullenmiş bir adam olması(ya da öyleymiş gibi görünmesi), Elio'ya cinselliği dışında kendi hayatını nasıl yaşadığını ve hep böyle devam edip etmek istemediğini de sorgulattığını düşünüyorum. Elio'nun "O mu olmak istiyorum yoksa onunla mı olmak istiyorum?" ikilemi ciddi bir kimlik arayışına vurgu yapıyor bana kalırsa. Elio için unutulmaz bir ilk aşk macerası olsa da Oliver için bu yaşananlar neydi bilemiyorum çünkü tam olarak ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilmenin mümkün olmadığı bir adam. Finalde yaşananların üzücü olduğu bir gerçek. Sebep yaş farkı mıydı, aşkının yetersizliği mi yoksa tam tersine bu kadar güçlü hislerle savaşamayacağını hissetmesi mi hiçbir zaman emin olamayacağım. Fakat ben zaten onları hiçbir zaman bir araya gelmesi gereken iki kişi olarak düşlemedim. Geriye dönüp bakıldığında hayatlarını tamamen değiştiren bir yaz yaşayan iki eski tanıdık kalmaları olması gereken şeydi. Son olarak, yer yer aşırıya kaçsa da okurken o saf erotizmi hissetmemek elde değil, başka türlü birini sizi adıyla çağırmasını isteyecek kadar arzulamak mümkün olmazdı bana kalırsa.
Spoiler içerebilir
Hava soğuk ,resmi üşür belki diyerek fotoğrafı kaldırmak aşk değilse neydi ?
Yılın ilk kitabı Sergüzeşt… İnanılmaz güzel Türk edebiyatı klasiklerinden biriydi. Aslında esir ticareti ve köleliği anlatan kitap ,imkansız bir aşk hikayesi çevresinde şekilleniyor. Dokuz yaşında ilk kez Kafkasyadan getirilip satılan Dilber ,çok zor şartlarda her türlü psikolojik ve fizyolojik şiddete maruz kalarak yetişti ve tekrar satılarak içine aşk ateşinin düştüğü eve yerleşti. Evin tahsilli ve tek oğlu Celal Bey ile olan imkansız aşkı bu evden de tekrar başka bir yere satılmasına neden oldu. Celal Bey’in Dilber’i bulmak içinki tüm çabaları sonuçsuz kaldı. Dilber artık çok uzaklardaydı çünkü…
Çok masum küçük anların hayatımızı nasıl şekillendireceğini bilememek çok acıdır. Anlık bir mutluluğun bedelini ödemek ama bu mutluluğu yaşamaktan bir kez olsun pişman olmamak, işte aşk budur. Yaşarken ayaklarını yerden kesen ama bittiğinde içinde hep bir yara olarak kalan duygu…Dilberle Celal’ in aşkı da hep bir yara olarak kaldı. Kitapta her ne kadar yan karakter olsa da Cevher’in Dilber için kendini feda etmesi ve bundan zevk alarak ölmesi işte gerektiğinde her türlü fedakarlığı yapabilmekti aşk aslında. Belki de kitabı okuduğum dönemki ruh halimden kaynaklı emin değilim ama beni çok etkileyen bir kitap oldu.Anlaşılan yıllar da geçse dönemler de sürse bazı duygular hiç değişmiyor. Aşk yine aynı aşk, ayrılık yine aynı acı.
272 syf.
·
Not rated
Huxley, Kitap Üzerine Yorumlar ve Vahşi
Huxley'in otuz sekiz yaşında yazdığı kitap. Eğer diğer eserlerine, özellikle yaşamının sonraki yıllarında yazdığı eserlerine karşı bir aşinalığınız varsa kitabın çeviri olmasına rağmen biraz daha sade, anlaşılır ancak yine kendine has üslubuyla yazılmış olduğunu fark edebilirsiniz. Yazarın yaşı ilerledikçe deneyimleriyle birlikte daha ağır ve
