Köye vardığında Bacaları tüten evlerden yayılan ıssızlığın Her zamanki gibi ürkütücü olduğunu düşündü çocukluğunun bahçesine gelince ise her şeyin kuruduğunu gördü annesinin her bahar umudundan caymayarak çiçekler diktiği saksılar kırılmış sağa sola dağılmıştı içi çekildi gözleri doldu ağlayamadı donup kaldı kalışı uzadıkça uzadı pencerenin önüne akşam sefalarını yanına küpe çiçeklerini hayvan kapısının dibindeki boşluğa kadife çiçeklerini sümbülleri çınar ağacının altındaki boşluğa da nergisleri papatyaları ve yonca çiçeklerini koyup uzun uzun seyretti hayalini ama mekandaki boşluk mekanın geçmişi ile doluydu ANNEM GİTTİĞİNDEN BERİ ÇİÇEK EKİMİYORUZ BAHÇEYE dedi içinden
Muhtar, ön koltuktaki adama bakarak sözüne devam etti: '' sizin de ölmüşlerinize rahmet. Derdi ki, biri ne kadar çok Allah'ı kullanıyorsa sizi o kadar kandırır, yanıltır. Şimdi Sana bakınca ona hak vermemek elde değil. ''
Acı çekiyordu, ümitsizliğe kapılmıştı. Düzgün, iyi kalpli, seven bir insanı sırf hoşuna gitmediği için geri çevirmenin, özellikle bu evlilikle hayatını; neşesiz, tekdüze, aylak hayatını değiştirebilecek bir fırsatı yakalayabilecekken, gençliği elden giderken ve gelecekte de daha parlak bir şeyler gözükmezken; bütün bu koşullar altında teklifi reddetmenin delilik, kapris ve çılgınlık olduğuna artık kendini inandırmıştı. Bu yüzden Tanrı bile onu cezalandırabilirdi.