Ve Müslüman Doğu’nun bilge liderlerinden biri olan İran Devlet Başkanı Muhammed Hatemî, İslam-laiklik uyuşumunu hatta bir ölçüde İslam-laiklik kucaklaşmasının kaçınılmazlığını şu sözlerle tarihin ve insanlığın önüne koyuyor: "İslam ile laiklik ve demokrasi kesinlikle uyuşur. Demokrasi bir yoldur ve yönetimin halkın oylarına dayanmasıdır." "Egemenliğin halkın elinde olması gerekir. Halkın istediği gücü yönetime getirmesi, istemediği zaman da onu zorbalıkla karşılaşmadan yönetimden alması gerekir."  "İslamî değerlere inanılabilir, ancak iktidarlar halkın isteklerine göre hareket etmek zorundadır. Tabiî, ilerleyici de olması gerekir. Ayrıca toplumda güç kazanmak için demokrasi dışında bir yol izlenmemeli. Bence demokrasi dinle uyumludur." "Laisizm toplumun hiçbir hedef ve yönü olmadığı anlamına gelmiyor; dinin ve dinsel değerlerin kamu alanına girmemesi gerektiğini söylüyor. Laisizm, toplumun sorumluluk taşıması gerektiğini öğütlüyor." "Batı'da laiklik dine karşı olma anlamına gelmiyor. Toplum dinden yana olabilir,dinsel değerlere sahip olabilir; aynı zamanda laik de olabilir. Maalesef Batı değerleri Doğu'ya geldiğinde mahiyet ya da kimliği değişiyor. Dine bağlı olmamak dinle mücadeleye dönüşüyor. Bu durumda laiklik, dine karşı olmasa bile bizim ülkelerimizde yanlış anlaşılıyor." (Hatemî’nin konuşmasının tam metni için bk.Y.N.Öztürk köşesi, Star gazetesi, 26,28 Aralık 2003)
Sayfa 335 - Yeni Boyut YayınlarıKitabı okudu
Yeri gelmişken apolojik ve ideolojik saiklere dayanan bu tür çağdaş Kur'an-Meal üretimlerinden daha başka saiklere mebni ve aynı zamanda çok ilgi çekici üretimlerden de söz etmek gerekir. Bu bağlamda ister istemez zikretmek durumunda kalacağımız mealler(!) çağdaş Kur'an üretiminin de ötesinde Kur'an'ı düşünsel ve entelektüel fantezi nesnesine
Reklam
“Yeniçağ’dan Aydınlık gibi en sağından en soluna, Türkiye gazetesi gibi en muhafazakârına... Cem Uzan'ın Star Grubundan Aydın Doğan'ın Posta gazetesine ve STAR TV'den FLAH TV, TGRT, Ulasal Kanal ve Avrasya TV'ye kadar her kesim ve eğilime hitap eden gazete ve televizyonlarda çalışmam ve Ankara Temsilciliği yapmam böylesi yorumlara gerekçe yapılmış.”
Sayfa 14
1970'lerin başlarında Somali ordusu bu yöntemi kullanarak kabilesel kimliği hiçe saydı ve bastırdı. Devrimci konseyi kabilecilikten kurtulma çağrısı yaptı. Tantanalar koptu. Somali medyası (October Star gazetesi ve Mukdisho Radyosu) kabilesel kimliğe vurgu yapılmasını aşağılıyor ve yönetimin bunun kökünü kazıyacağını bildiriyordu. Ordu yöneticileri binlerce insanın katıldığı törenlerde kabile kimliği ve kabileciliği şeklen toprağa gömdüler ya da öyle yaptıklarını zannettiler. Ordu güdümündeki hükümet kabile isim ve sıfatlarının kullanımını yasaklayan yasalar çıkardılar ve aksi durumu suç olarak kabul ettiler. Somali geleneğinde bir kişi baba tarafından yakın akraba ise ona "yeğen" (ina-adeer) denilirdi. Bu da yasaklandı. Devrim, "yoldaş" anlamına gelen Jaalle sözcüğünün kullanımını artırdı. Hükümetin buradaki tutumu, ilerlemek için Somalililerin süregelen çatışmaların sebebi olan ve ülkeyi geri bırakan geleneksel kimliklerinden kurtulmaları yönündeydi.
Sayfa 86 - Açılım KitapKitabı okudu
Jack London kendi kendini yetiştirmiş bir gemiciydi. Bu serüveni anlattığı Martin Eden adlı romanı başucu kitaplarımdan biriydi. Hemingway okulu bırakmış, genç yaşta Toronto Star gazetesi adına Avrupa'ya gitmişti. Hatta İngiliz dilinin en büyük yazan Faulkner, İngilizce dersinde başarısız olmuş ve okuldan kovulmamış mıydı? Yıllarca okumuş olmama rağmen benim öğrenim çizgim pek alışılan yolları izlemedi. Bilinçli bir seçimdi bu.
MAVİ SİNEKÇİL KUŞU Bir Yılbaşı sabahı dostum Sherlock Holmes’u ziyarete gitmiştim. Yanı başında piposu ile kanepeye uzanmıştı. Üzerinde ropdöşambr vardı. Yanında duran bir yığın buruşmuş gazetenin hepsinin okunduğu belli oluyordu. Gözüme bir şapka çarptı. Kanepenin yanında bir sandalye bulunuyordu. Sandalyenin arkasına bir şapka konmuştu. Bu,
Reklam
vahşilik, kapitalizmin reklam-yüzü değil, insanlığın arayışı
Türkiye' de ise Milliyet gazetesi tarafından 11Aralık 1993 Cumartesi günü yedi ayrı  kanalın (TRT 1, TRT 2, Star, Show TV, ATV, HBB, Kanal 6) 09:00-23:00 saatleri arasında  yapılan tararnasında SOO' e yakın kişi hayatını yitirirken 600' den fazla yaralanma vakası  görülmekteydi. Ölenlerden yaklaşık 450 tanesi kimyasal zehirlenme, bombalanma, lazer  ışınları ve infilak sahnelerinde toplu biçimde hayatlarını kaybetmekteydiler. Haftada  gösterilen toplam film sayısı 600 civarındaydı ve bunlarda her türlü şiddetin yanında  erotik hatta pornografik sahnelere de sık sık rastlanmaktaydı.
Üzerinizden bir tank geçse ne olur? Daha zoru, iki tank geçse?
15 Temmuz gazisi Sabri Ünal o gece sağ çıkmayı başardı. Birinciden hasarsız kurtuldu ama ikincinin paletleri kol ve bacağına denk geldi. Uzun süre hastanede yattı ve hayata döndü. Sembollerden biriydi. Yolda karşılaşsanız "bir yerden tanıyorum" diyecek kadar televizyonlarda, gazetelerde gördünüz onu. Cumhurbaşkanı, kürsüye çıkarıp
Aşağılık kompleksi: En büyük düşmanımız işte budur. Hemen bir gazete haberinden örnek verelim: “Onlar geleceğin Einstein, Beethoven, Shakespeareleri… 3 yaşında okuma öğreniyor, 4 işlemi zihinden yapıyor, doğadaki sesleri notaya çevirebiliyor. Onlar Türkiye’nin geleceğini inşa etmeye hazırlanıyor.” (Star Gazetesi, 1 Ocak 2011) Habere göre Türkiye’nin geleceğinde Einsteinlar, Beethovenlar ve Shakespeareler olacakmış. Sayılan isimlerin Türkçe telaffuzları bile verilmemiş. Yazıda kendi büyük bilim, müzik ve edebiyat adamlarımızın esâmesi bile okunmuyor. Geleceğin İbn Sînâları, Dede Efendileri, Cemil Meriçleri demiyoruz. Başkalarının isimlerini ideal olarak belirleyen bir ülkenin hiç kendi isimleri ortaya çıkabilir mi?
Aşağılık kompleksi: En büyük düşmanımız işte budur. Hemen bir gazete haberinden örnek verelim: “Onlar geleceğin Einstein, Beethoven, Shakespeareleri… 3 yaşında okuma öğreniyor, 4 işlemi zihinden yapıyor, doğadaki sesleri notaya çevirebiliyor. Onlar Türkiye’nin geleceğini inşa etmeye hazırlanıyor.” (Star Gazetesi, 1 Ocak 2011) Habere göre Türkiye’nin geleceğinde Einsteinlar, Beethovenlar ve Shakespeareler olacakmış. Sayılan isimlerin Türkçe telaffuzları bile verilmemiş. Yazıda kendi büyük bilim, müzik ve edebiyat adamlarımızın esâmesi bile okunmuyor. Geleceğin İbn Sînâları, Dede Efendileri, Cemil Meriçleri demiyoruz. Başkalarının isimlerini ideal olarak belirleyen bir ülkenin hiç kendi isimleri ortaya çıkabilir mi?
Reklam
Hilalin ortasında şimdi Pera Müzesi'ne dönüştürülmüş, eski Bristol Oteli'ni görüyoruz. Bristol Oteli Rum mimar Manoussos tarafından yapılmış ve 1896'da hizmete açılmıştı. Ernest Hemingway 1919'da Toronto Star gazetesi tarafından İstanbul'a gönderildiğinde burada konaklamıştı. Bina özgün halinde beş katlıymış, sonradan iki kat daha çıkılmış. Neo-klasik tarzda tasarlanan binada, iki büyük Korint tarzı sütun çiftinin çerçevelediği balkonun alınlığı bir çift heykel-sütun ile destekleniyor. Yakın zaman önce çok iyi bir restorasyondan geçirilerek Pera Müzesi'ne dönüştürüldü.
Sayfa 161 - pera müzesi bristol otel ve hemingwayKitabı okudu
Star gazetesi bir kaç ay önce köşe yazılarında FETÖ ile baglantılarını deşifre ettikleri Ahmet Küçükbay için 26 Kasım 2015'te, "Paralele çete­ ye geçit yok" başlığıyla, FETÖ'cü Ahmet Küçükbay'ı ade­ta "FETÖ'yle mücadele şampiyonu" ilan eden bir röportaj ya­yımlanıyordu.
Sayfa 116Kitabı okudu
ASLANDAN AL HABERi !
Romalılar aslanlara atarlarmış Hıristiyanları. O Hıristiyanlar ki Romalılardan daha dürüst, daha düzgün, daha uygar bir düzene inanmaktan başka suçları yoktu ... Romalılar oyalamak için işsiz yığınlarını O zamanın gazetesi
21 aralık 2009 basındaki haberler
Star gazetesi,” adresi yutanmadan yakalandı” manşeti ile çıkıyor, olayı” Arınç’a SUİKAST timine film gibi operasyon. SUİKAST şüphesiyle gözaltına alınan iki subaydan biri Arınç’ın adresi yazılı kağıdı yutmaya çalıştı,” şeklinde haber yapıyordu.
27 Ocak 2000 günüydü. Servisle Kanal 7'deki işime gidecektim. Servise biner binmez uzattılar Star Gazetesi'ni. Kendini kanaat önderi, gazeteci falan gibi gösteren Yılmaz Özdil isimli tetikçi şey (ki o zamanlar Cem Uzan isimli para babasının ayakçılığını yapıyordu), birinci sayfaya o sıra mahpus yatan Salih Mirzabeyoğlu'nun işkenceden paramparça olmuş yüzünü koyup güya dalgasını geçmişti. İşkenceyi ballandıra ballandıra öven bu herife elbette ne o zaman ne de ondan sonra hiçbir şey olmadı.
Sayfa 108Kitabı okudu
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.