Kitaplar günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır,onun varlığına teşekkür borçlu olmamız gerkir.Nasıl her nefes alışımızla ciğerlerimize oksijen dolduruyor,görünmeyen bu besinle damarlarımızdaki kanı besliyorsak;okuyan gözümüzle de düşün organlarımızı sürekli canlandırıyor ya da onları yoruyoruz.
Kitap, anlatıcının 1912 yılında bir limanda yaşadığı olayla başlıyor. Yaşananları yıllar sonra hatırlayıp bunları anlatarak, sonraki sayfalarda yaşanacak olayların ışığını yakıyor.
O zaman şunu diyebiliriz, ne yaşanmıştı ki, anlatıcı bunu unutmamış ve anlatmak gereği hissetmiş.
Her şeyin başlangıcının bir gemi seyahati olduğunu buradan
1887 yılının Aralık ayında Maksim Gorki cebindeki son parayla eski bir toplu tabanca satın almış ve intihar amacıyla göğsüne kurşun sıkmıştı. Ancak bu kurşun akciğerine saplanıp kalmış ve ona kırk yıl boyunca tehlikeli bir yaşam sür dürtmüştü.
“Sabırsız avcı için artık avına yaklaşma zamanı gelmişti. Bu aile havası, bu üçlü buluşmalar ona göre değildi. Hep birlikte oturup sohbet etmek elbette hoştu, ama sonuçta asıl niyeti sohbet değildi. Toplumsal kurallara uymak için arzusunu maskelediğinde bunun kadınla erkek arasında erotizmin canlanmasını geciktirdiğini, sözlerinin hararetini, yakınlaşmasının sıcaklığını azalttığını biliyordu. Bu sohbetlerin asıl niyetini unutturmaması gerekirdi ve Baron, niyetinin ne olduğunu kadının da çoktan anladığından emindi.”