"Batılı, saldırgan bir zihniyete sahiptir. Bir problemle karşılaştığında ona bir çözüm geliştirmeden rahat etmez. Kafa- sında birbiriyle çelişkili fikirlerle yaşayamaz; birinden birini kabul etmek zorundadır ya da ikisini birden harmanlayıp uzlaştıran bir üçüncü fikir kafasında evrilir. Mantıksal temeli olmayan çözümleri reddetmek anlamında katı bilimseldir. Doğal ile doğaüstü olan, akli ile akıldışı olan arasına keskin bir çizgi çizer; çoğu zaman da doğaüstü ve akıldışı oları hurafe diyerek dışarıda bırakır. "Bilimsellik-öncesi insanlar olarak Afrikalılar, doğal ile doğaüstü olan arasında herhangi bir kavramsal yarılma görmezler. Onlar bir durumu, problemden ziyade, deneyim olarak yaşarlar. Demem o ki onlar, akli olan ya da olmayan unsurların kendilerini etkilemelerine müsaade ederler; attıkları her adım, bir zihinsel egzersizin sonucundan ziyade, bütün benliğin duruma verdiği bir karşılık olarak tanımlanabilir."
Ruhsal yoksulluğa dair ise bir şeyler söylemeliyiz. Siyahları mutlu bir şekilde yaşamaktan alıkoyan nedir? Acizliklerine kendi rızasıyla mı inanımıştır? Bir insanı, isteklerinin gerçekleşmesi uğruna ölüme gönderen o ender nitelik, siyah adamın genetik yapısında bulunmaz mı? Yoksa o düpedüz yenilmiş bir insan mı?
Reklam
Neticede siyah adam, bir kabuk, bir insan silueti hâline geldi; bozguna uğramış, kendi sefaletinde boğulan biri; bir köle, zulmün boyunduruğunu koyunsu bir ürkeklikle taşıyan bir öküz. İşte bizim, mevcut durumu değiştirmek için tasarlarımış herhangi bir programa başlamadan evvel kabul etmemiz gereken ilk -ve görüldüğü üzere acı gerçek budur. Değişim için tek aracınızın, şahsiyetini kaybetmiş bu insanlar olduğunu idrak ettiğinizde, hakikati görmek daha zorunlu hâle gelir. Öyleyse atılacak ilk adım, siyah adamı kendine getirmektir, boş kabuğunun içine hayat pompalamaktır, ona öz- saygı ve onur aşılamaktır, suistimal edilmesine ve doğduğu ülkede kötülüğün hüküm sürmesine izin verdiği için kendi- sinin de bu suça ortak olduğunu hatırlatmaktır. Bir tür içe- bakma süreci derken kastettiğim şey budur. "Siyah Bilinci"nin tarımı budur.
Maddi yoksulluk yeterince kötüdür, ama bir de ruhsal yoksullukla birleşirse, öldürür.
"renk denen şeyin insanı kalıba sokmaya yaramayacağı bir ülke"de yaşayabiliriz.
Liberal, Soylu Vahşi zamanının geride kaldığını, siyahların kendi kurtuluş mücadelelerinde herhangi bir arabulucuya ihtiyaç duymadığını anlamak zorundadır. Hiçbir gerçek liberal siyah bilincinin gelişmesine hınç beslememelidir. Aksine bütün gerçek liberaller farkına varmalıdır ki adalet kavgasını verecekleri yer kendi beyaz toplumlarıdır. Liberaller, şayet gerçek liberalseler, kendilerinin de baskı altında olabileceklerini kavramalı, dolayısıyla kolay kolay özdeşlik iddiasında bulunamayacakları belirsiz bir "onlar"ın değil, kendi özgürlüklerinin mücadelesini vermelidirler. Bir liberal, mutlak bir şekilde kendini adayarak, beyaz kardeşine şunu öğretmelidir: Belli bir aşamada ülke tarihinin yeniden yazılması gerekebilir ve biz, "renk denen şeyin insanı kalıba sokmaya yaramayacağı bir ülke"de yaşayabiliriz. Siyahlar bunu yeterince duydu. Yani liberal, yağlama makinesi gibi hizmet etmek zorundadır ki biz, Güney Afrika için daha iyi bir istikamet bulma çabamızda vites değiştirdiğimizde, metalin metale sürtürme sesiyle değil, iyi bakılmış bir aracın serbest ve akışkan hareketiyle karşılaşabilelim.
Reklam
"İnsanlar arasında, insan olmalarından gelen bir dayanışma vardır ve bundan ötürü herkes, dünyadaki her adaletsizliğe ve yapılan her yanlışa karşı sorumludur, bilhassa da kişinin tarıklığında işlenen yahut bilmiyor olamayacağı suçlara karşı."
Bu umudun arkasında ise siyah insana dair ortak bir tespit vardı: siyah insan, insanlığı elinden alınmış, mağlup edilmiş, kendinden tiksinen insandır.³
Yine James Cone'un, beyazların beyaz Tanısına karşı siyahların siyah Tanrısını ve İsa'sını çıkaran Siyah İlahiyat'ı bu kitapta göreceğiniz gibi Biko'yu çok etkiledi.
Cleaver'ın "eğer çözümün bir parçası değilsen, o halde sorunun bir parçasısın"
239 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.