Gençlere Öğütler
— Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bilki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır. — Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir. — Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
Desem ki..
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim Senden kopardım çiçeklerin en solmazını Toprakların en bereketlisini sende sürdüm Sende tattım yemişlerin cümlesini Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin. Desem ki... İnan bana sevgilim inan Evimde şenliksin bahçemde bahar Ve soframda en eski şarap Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme müsterih ol Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum..
Sayfa 139 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Desem ki Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava
Can Yayınevi
Beyaz Geceler giriş...
Nefis bir geceydi. Tıpkı gençlik devirlerimizdeki gibi bir geceydi aziz okuyucu. Gök o kadar yıldızlı, öyle açıktı ki, insan başını kaldırınca ister istemez, "Şu göğün altında çeşit çeşit hırçının, huysuzun bulunması mümkün mü?" diye sormaktan kendini alamıyordu.
Sayfa 1
Vaay..
Normal insan, dengesiz insandır. Çünkü insan, ateş üstünde duran su dolu bir kazana benzer. Nasıl içindeki su kaynayınca kazanın kapağı atarsa, makinelerin buhar kazanlarına da artık buğu dışarı fışkırsın diye supap yapmışlardır. Buğunun artığı dışarı fışkırır delikten, kazandaki buğu da gerektiği kadar kalır, yani dengede durur. Yoksa kazan patlar. İnsan da böyle işte… Kızınca, duygulanınca, üzülünce, acılanınca, insan içinden bir şey boşaltacak ki, patlamasın da dengesi yerine gelsin. Ee nasıl içini fışkırtacak? Nasıl kazanın supabı varsa, insanın da bir tahtası eksik olacak ki, buradan dışarıya su koyuversin… Bu yüzden işte, dengeli insan bir tahtası eksik insan demektir. O normal denilen tahtası eksik olamayanlar, günün birinde birden patlayıp bombok olur, bir daha da onarılmazlar.
Sayfa 74
Bütün hayvanlar dinlendikten sonra söz sırası savunmamı yapacak olan maymuna geldi. Avukatım maymun, ayağa kalkıp öksürdü, sonra söze başladı: -Pek sayın üyeler!.. Müvekkilim o kadar ağır suçlar işlemiş, ve suçluluğu gerek tanıkların anlattıklarından, gerek kendi uğursuz suratından o kadar belli olmuştur ki, savunma için söyleyeceğim her söz gereksiz, yersiz kalmıştır. Ancak şu noktayı göz önünde tutmanızı rica ederim. Sanık, önünde sonunda bir insandır. Bütün bu, tanıkların anlattığı suçları işlemek, başkalarının sırtından geçinmek, öldürmek, işkence etmek, boğmak, kesmek, hatta kendi buluşu silahlarla kendi kendini yok etmeye çalışmak, onun insanlığının kaçınılmaz bir sonucudur. Bir insandan, bunlardan başka daha ne beklenebilirdi? Tanrı onu insan yaratmakla, en büyük cezasını vermiş. Biz ona daha başka ne ceza versek, bunun yanında hiç kalır. Savunmamız bu kadardır. Adaletli yargınızı bekliyoruz. Jüri üyeleri fısıldaştılar. Sonra başkan, yargıyı bildirdi: - Sanığın suçları sabit görülmüş ve ömrünün sonuna kadar insan kalarak, insanlığının suçunu ve kendisinden davacı bütün hayvanların ahini çekmesine oy birliğiyle karar verilmiştir. Kan ter içinde uyandım. Başımı dayadığım masadan kaldırdım. Yanıma bakındım. Sonra aynaya baktım. Evet, hayvanların ahı tutmuştu, ben bir insandım. Tıpkı koyun gibi, benim de sırtımdan geçiniyorlardı. Deve gibi yük taşıyor, eşek gibi her yapılana katlanıyordum. Bütün hayvanların ahı üzerimde toplanmıştı. Evet, ben bir insandım, insan kalmaya da mahkumdum.
PDF - Hayvanlar Mahkemesi
Reklam
Hiçin ihtişamı
Büyüksün ve ölüyorsun, köpek ve karınca gibi, onlardan daha fazla pişmanlıkla; ve sonra çürüyorsun; ve sana soruyorum, solucanlar seni yedikten, vücudun mezarın rutubetinde eridikten, ve artık tozun bile kalmadıktan sonra, sen neredesin, insan? Hatta ruhun nerede? Eylemlerini harekete geçiren, kalbini nefrete, kıskançlığa, bütün tutkulara teslim eden o ruh, seni satan ve sana bunca alçaklığı yaptıran o ruh nerede şimdi? O ruhu karşılamaya yetecek kadar aziz bir yer var mı? Kendine saygı duyuyor ve kendini bir Tanrı gibi onurlandırıyorsun, insanın saygınlığı fikrini icat ettin, seni görünce doğada hiçbir şeyin sahip olamayacağı o fikri; onurlandırılmak istiyorsun ve kendi kendini onurlandırıyorsun, hatta, hayatı boyunca bu kadar adi olan bu bedenin, yok olduğunda onurlandırılmasını istiyorsun. Çürüyerek bozulan insani leşinin önünde şapka çıkarılmasını istiyorsun, her ne kadar şu an, yaşarken senin olduğundan daha saf olsa da. Bu mu büyüklüğün? - Toz zerresinin büyüklüğü! Hiçin ihtişamı!
Sayfa 85 - Sel Yayıncılık
Desem ki...
"Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin!
Sayfa 170 - Can yayınlarıKitabı okudu
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır. Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor. Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim. Senden kopardım çiçeklerin en solmazını. Toprakların en bereketlisini sende sürdüm. Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar
Sayfa 36 - DESEM Kİ...Kitabı okudu
(Bursa’da, otel ücreti veremeyecek, ısınamayacak, ekmek parası bulamayacak kadar perişan, sefil düşen Aziz Nesin, gazetelerde iş aramaya karar vermiştir. Gözüne kestirdiği gazete, o zamanki Demokrat Parti muhalefetini temsil ediyor. Ve bir şair tarafından çıkarılıyor. Yazar, adını bildiği o şairi görecek, iş isteyecek.) “– Ne de olsa şair, sanatçıdır, diyorum. Halden anlar, diyorum. Bir musahhihlik verir, diyorum. Abone işini verir, diyorum. Ayak işi olsun verir, diyorum. ..................... Cebimde bir gümüş lira var. Tütüncüden bir Kulüp sigarası aldım. Gazeteye geldim. Kapının zilini çaldım. Biri açtı. Aradığım şairin adını söyledim. Bana kapıyı açan: – Benim, ne istiyorsunuz? dedi. Ben de ona adımı söyledim. Şöyle bir yüzüme baktı, durdu, düşündü. Sonra beni içeri çekti. Kapıyı kapadı. İlk sözü şu oldu: – İyi ki bu saatte geldiniz. Akşamüzeri burada kimse bulunmaz. Çok isabetli... Beni aradığınızı, konuştuğumuzu görmezler... Dondum kaldım. Geri dönemiyorum, ileri gidemiyorum. Önümden yürüdü. Bir odaya girdik. Koltuklara oturduk: – Yazılarınızı devamlı okuyorum, dedi. Cesaretinize, mücadelenize hayranım. Aşkolsun... – Burada sürgünüm. Bir iş için... – Biliyorum, dedi; sürgün geldiğinizi duydum. Sizden bir ricam var. Birbirimizle görüştüğümüzü kimse duymasın. Sonra benim için de iyi olmaz, sizin için de... .....................
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.