Yavuz Sultân Selim ile Şeyhülislam Zembilli arasında geçen konuşma
"Peki şimdi de ben bir sual soracağım: Herkes benden titrerken, nasıl oluyor da sen beni titretmeyi başarabiliyorsun?" Zembilli Hoca, elini sakalına atıp şöyle bir sıvazladıktan sonra, cevap veriyor: "Çünkü sen padişahlığınla güçlüsün, padişahlığa dayanıyorsun; ben ise Allah'a dayanmışım, gücümü Allah'tan alıyorum; bir gün padişahlığın biterse gücün de biter, Allah'ın gücü ise hiç bitmez." Allah'a dayanmak... Gücü O'ndan almak... Osmanlı'nın güç kaynağını görüyor muyuz? Ve kesilmemesinin nedenlerini anlıyor muyuz? Anlayacağınız, padişahlar gönül sultanlarına emanetti...
Sultan Aziz devrinin Sadrazam ve Háriciye Nazırı Keçecizade Fuad Paşa, Avrupa'da bir diplomatlar toplantısında bulunuyordu. Söz arasında ortaya latife yollu bir sual atıldı: - Zamânımızın kuvvetli devleti hangisidir? denildi. Keçecizade Fuad Paşa, bu suale, tereddütsüz, şu cevabı verdi: - Osmanlı Imparatorluğu!. Nasıl olur?!. dediler. O, ispat etti: - Çünkü, dedi, siz dışarıdan, biz içeriden, var kuvvetimizle yıkmaya çalıştığımız halde, o hâlâ ayakta duruyor!...
Sayfa 11
Reklam
"Allah'ın hikmetinden sual olunmaz, ama bazen pek zalim davranıyor."
Cenab-ı Hak Hz.Yakup'a sual eyledi: "Sana Yusuf'u niçin geri verdiğimi biliyor musun?" Hz.Yakup: "Bilmiyorum Ya Rabbi!'' dedi. Ve Allah (cc) buyurdu: "ÇÜNKÜ SEN, BÜTÜN ÜMİDİNİ BANA BAĞLADIN.."
Ağaçlarını karınca saran Kanuni şöyle sual ediyordu Şeyhülislam Ebussuud Efendi'ye: Dırahtı ger sarmış olsa karınca Zarar var mı karıncayı kırınca? Ebussuud Efendi ise şöyle cevaplıyordu: Yarın Hakkın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca
"Lamı cimi yok" sözünün kaynağı.
Eskiden kitap okunurken sayfa kenarına notlar alırken "Sual" yerine, kelimenin son harfi lam, "cevap" yerine de kelimenin ilk harfi cim konurdu. Sayfa kenarında lam ve cim harfleri yoksa gayet açık bir metin anlamına gelir. Lamı cimi sözü de buradan gelmektedir. t.co/dLPxLFDEej
Reklam
Namaz
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Bana haber veriniz, sizden birinizin kapısı önünde bir nehir olsa da her gün, beş defa o nehirde yıkansa hiç kiri kalır mı?” diye suâl ettiler. Sahâbe-i Kirâm Hazretleri “Kalmaz” dediklerinde: “İşte beş vakit namaz da böyledir ki, Hak Celle ve Alâ, onlar ile kulun hatâlarını affeyler.” buyurmuşlardır.
Sen misin yanyana gezemediğim? İnce sitemini sezemediğim Sırrını bir türlü çözemediğim İçimdeki çetin sual sen misin?
Yavuz Bülent Bakiler
Yavuz Bülent Bakiler
Bizde böyle :P
"Peki son bir sual..." "Yemin et son olduğuna." "Bir daha kitap okuyamayayım ki son!" "Büyük yemin ettin, peki sor üşütük."
Sayfa 296
Atatürk'e hasta diyorlar. nasıl hastalığı?
1938 senesi ilkbaharında Kırşehir'in Köşker nahiyesinde zelzele olmuştu. Zelzele yerini öğrendik. Ulus'ta da çalışıyordum. Ulus bizi bir muhabir arkadaşla Kırşehir'in Köşker nahiyesine yolladı ve şafak sökerken zelzele sahasına geldik. İniltiler, ahlar, vahlar, yangınlar... Böyle bir manzara. Ve oraya giden ilk yardım diyeceğim veyahut da zelzeleden sonra ilk giden kimse olmak dolayısıyla hemen etrafımızı aldılar. Bizim kim olduğumuzu sordular. Sağ kalanlar, kimi yaralı, kimi yarasızdı. Gazeteci olduğumuzu öğrendikten sonra köylülerin bize sordukları sual şu oldu: ''Atatürk'e hasta diyorlar. Nasıl hastalığı?'' Orada bütün tüylerim diken diken oldu. Ve bir de orada duyduğum heyecanı hiçbir zaman unutmayacağım. Abdi İpekçi: Kaç yılında olmuştu bu? Cemal Işıksel: Bu 1938 senesinin nisan aylarında idi ki, Atatürk'ün birinci hastalık devresine rastlıyordu Adamlar kendi dertlerini unutmuş Atatürk'ü soruyorlar. Bunun manası çok büyük.
Geri199
1,500 öğeden 1,486 ile 1,500 arasındakiler gösteriliyor.