Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
Şehzade Osman 26 Şubat 1618 günü Şimşirlik'ten çıkarıldı.Divan-ı Hümayun'da bulunan devlet erkânı ile avludaki askere,yeni padişahın cülusu olacağı bildirildi.Davetliler âdet üzere sabah namazını Ayasofya'da kıldıktan sonra saraya gittiler.
...ölüm bazen hayatımızın içine, baş döndüren bir koku gibi akar;
hele de ıssız bir yerde olup, ay ışığı ve derin bir sessizlik varken,
insanın vücudu yeni yıkanmış, hafifçecikken ve ruhun karşısına aşırı
engeller çıkmazken, yani uykuda. İşte o vakit, bir an için hayatla ölüm
arasındaki yarım duvar saydamlaşır, insan onun arkasında,
daha dün hepsi çocuktu
tüy kalem gibi ince uzun
yıkanmış bir bardak gibi
temiz ve çıplaktılar
sonra ne olduysa oldu
fena halde bıyık bıraktılar
kıllı kara bayrakları
devasa bir korkunun
PANORAMA
-Türkiye, Şubat 1980-
Öyle bir açmaza düştü ki vatan
Uyku belli değil, düş belli değil
Çöktü üstümüze bir kara duman
Işık belli değil, loş belli değil
"An, anı kovalıyor, anlar sonsuzlukta eriyor. Çarşamba perşembeyi, perşembe cumayı sürüklüyor. Kasım, aralık oldu, aralık ocak, ocak şubat olacak. Şubat da mart. Ve biz, karanlığın içinde şu vapur gibi zamanı yara yara ilerliyoruz. Nereye? Bir zamansızlık ülkesine doğru... Karşıda sahil göründü. Esrarlı ve karanlık. Yaklaştıkça yaklaşıyoruz. Ah şu vapur bir dursa... İyisi, geri geri gitse... Akreple yelkovan, yollarını şaşırıp ters işlemeye başlasalar. Gün kadranı perşembeden çarşambaya dönse, neticeden sebebe doğru ters bir akış başlasa... Başladı diyelim ne olacak? Vapur geri geri gitse, ulaşacağımız sahil, bu sefer de ilk kalktığımız zamansızlık ülkesi olmayacak mı? İster öne git, ister geri; dünyanın denizleri biter efendi."