Düşünmeyi, hayal etmeyi unutmuş gibi... Öylece geçip gidiyor. Hem zaman da nedir? Var mı öyle şey!
Hiçbir şeyin önemi yoktu, istediği kadar rüzgârlar essin, fırtınalar kopsun, yıldırımlar düşsün. Boşunaydı. İnsanın hayatında bir an gelirdi ki, değerli bildiği ya da öyle diye bellediği bütün ölçüler yitip giderdi. İnsanoğlu bir başına kalakalırdı. Alışılmış düzenden, inançlardan, bağlardan kopmuş, uzaklaşmış... Hayatını yeniden kurar, yeniden bir kişilik edinmeye başlardı.
Reklam
Tabiat bize bir biçim, bir düzen vermiş. Ama insanoğlunun kendisi bir ayrı tabiat, bir ayrı dünya. Kendine göre yasaları var, kuralları, morali var. Duygularını kendi de anlamaz bazen. Anlaması işine gelmez.
Alışageldiği hayatın akışı içinde fırlamak, coşmak, kendini aşmak, geçmek mümkün müydü?
İkisi de her an yıkılıverecek bir yapının tepesinde, ya da birazcık kımıldasa denizin dibini boylayacak bir salın üzerinde durur gibiydiler. Yıkılmaya ya da batmaya cesaretleri yoktu.
Belki sevinçlerle üzüntüler onun içinde de bir bütün olmuştu.
Reklam
Hiçbir şeyin sonunu düşünmemeli yetmezmi başlangıçlar. Bunun da sonu olmayacak. Olmamalı zaten.
Dağılmıştı, binlerce, milyonlarca parçaya. Her parçası ayrı bilince sahipti, ayrı hayaller ardındaydı. Her birinin ayrı kişilikleri vardı. Hepsini yeniden birleştirecek gücü yoktu.
Belki sevinçlerle üzüntüler onun içinde de bir bütün olmuştu.
İnsan, mutluluğu ancak kendi eliyle yakalardı.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.