“Zaman bizi nasıl da önce bir yere bağlıyor ve sonra kafa karışıklığına sürüklüyor. Kendimizi sadece güvende hissediyorken olgun olduğumuzu düşünüyorduk. Sorumlu olduğumuzu hayal ediyorduk, oysaki sadece korkak davranıyorduk. Gerçekçilik diye adlandırdığımız şey, olan bitenlerle yüzleşmek yerine sonunda olan bitenlerden kaçınmanın bir yolu çıkıyordu. Zaman... bize yeterince zaman verin, o zaman en iyi desteğe sahip kararlarımız sallantılı, kesinliklerimiz gelgeç şeyler olarak gözükecektir.”
"İnsan acıyı tattıkça şefkati daha çok arar... Ama köhnemiş erdemlerimizin duvarları arasına sıkışan, birbirimize tepeden bakan bizler bunu anlayamıyoruz. Çok ahmakça, çok acı sonuçlar doğuruyor bu anlayışsızlığımız. Diyoruz ki, düşkün insanlar!.. Ne demektir bu?.. Onlar da bizler gibi aynı kemikten, aynı kandan, aynı etten ve sinirden yapılmışlardır. Her şeyden önce insandırlar... Yüzyıllardır işitip dururuz bu "düşkün insanlar" sözünü. Ne saçma şey! Asıl düşkünler bizleriz! Hem de adamakıllı düşkün!.. Kendini beğenmişliğin, mutsuz insanlara tepeden bakmanın uçurumuna düşmüşüz... O insanlar ki tek eksikleri bizden daha az kurnaz olmaları ve kendilerine iyi insan süsü vermeyi daha az becerebilmeleridir... Neyse... Bırakalım bunları... Bu sözler o kadar çok söylendi ki, insan bir daha tekrarlamaya utanıyor!..