"Dil hem lisândır hem gönül Dil akıl için de lazımdır nakil için de, zahir için de lazımdır bâtın için de, tefekkür için de lazımdır, tezekkür için de. Dilsiz maneviyat, dilsiz edebiyat, dilsiz medeniyet olmaz, sükûtun da dili vardır."
Her şeyin dili var, sükûtun bile; ama ne yazık ki çaresizliğin yok!
Reklam
Her şeyin dili var, sükûtun bile; ama ne yazık ki çaresizliğin yok!
Şâyet, "Sükûtun bu büyük fazîleti nereden geliyor ve sebebi nedir?" dersen bilmiş ol ki; bunun sebebi hatâ, yalan, çekiştirme, söz gezdirme, riyâ, nifak, fuhuş, mirâ, tezkiye-i nefis, bâtıla dalma, husûmet, fuzûlî konuşma, tahrif, ziyâde, noksan, eziyet, şerefe dokunma gibi lisân âfetlerinin çok olmasıdır. Bunlar pek çok âfetlerdir. Bunlar, dilde dolaşır, dile ağır gelmezler, gönlün hoşuna giderler. İnsan tabiatından ve şeytanın vesvesesinden bunlara teşvîk edilir. Bunlara bir kere dalan kimse, kolaylıkla kendini kurtaramaz. O sevdiklerinde dili serbest bırakır, ancak hoşlanmadıklarından dilini çekebilir. Ileride anlatacağımız gibi, bunlar ilmin kapalı meselelerindendir. Bunlara dalmakta tehlike var, sükûtta ise selâmet vardır. Bunun için sükûtun fazîleti büyüktür. Bütün bunlarla beraber sükût etmekte aklını başına almak vardır. Vakar vardır. Fikir, zikir ve ibâdet için huzur vardır. Dünyada dedikodulardan, âhirette de bunların hesâbını vermekten selâmet vardır. Nitekim Allahu Teâlâ: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." (Kâf sûresi, 50/18) buyurmuştur.
Sayfa 390Kitabı okudu
“Her şeyin dili var, sükûtun bile; ama ne yazık ki çaresizliğin yok!”
Sayfa 248 - Otantik YayınlarıKitabı okudu
Susarız; zira çok defa düşüncemizin âfet kesilmiş dehşetine denk olan ifade, söz değil sükûttur. İşte bu içli bu şuurlu sükût hengâmesinde bir zaman gelir ki mazi, içtiği afyonlu şerbetin tesirinden kurtulan bir sarhoş gibi, yavaş yavaş uyanarak, bize sırlarını, maceralarını, yılların ardına gizlenmiş aziz hatıralarım, sükûtun dilsiz dili ile anlatmaya başlar. Hüzün sandığımız zevklerimiz, zevk namına giriştiğimiz hazin cüretlerimiz, kırılışların içimize hız veren uyandırıcı kudreti, masum yorgunluklarımız, buhranla biten teşebbüslerimiz, çile örtüsüne sarılmış hazlarımız, feragatlerin, evvelce ham bir meyve gibi kekremsi gelen, fakat senelerin şefkatinde ısınıp olgunlaşan tadları, içimize hazlarını, bölük bölük olmuş hikâyelerini nakş edip geçmiş günlerimiz, nereden sızdığı belli olmayan bir ışık, nereden gönderildiği belli olmayan bir elçinin eliyle uyandırılarak gönlümüzün mahşerinden gelip geçmeye başlar. O zaman zan ederiz ki mazinin ihtiyar hançeresi, bize kısılmış sesinden yalnız bir ömrün ufalanmış, tozlaşmış, vüzuhunu, mahiyetini değiştirmiş sesini dinletip çekilecektir.
Reklam
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.