Sükûtun dili kılıçtan keskindir
Sükûtun bir parçası kuşların hem ciğer-sûz hem neş'e-âver ötüşleriymiş. Yaprakların hüzünlü titreyişleri, semanın yağmurlarla konuşan dili... Yosun tutmuş mezar taşlarının lisân-ı hâli, kayıp göz yaşının menbaı, devrik cümlelerin diz çöküşü, kelimelerin hicabı dahilmiş sükûtun sırrına... Kalabalıklar içinde yüreğin tutunduğu bir ince ses
Reklam
Saate bakarken üşüyor insan. Rüzgarın dilini anlamaya çalışıyorum, yağmur damlaları tercüman olmaya çalışıyor. Yeni Caminin kubbesiyle gökkube aynı renk. Kurşun rengi kulak çınlaması gibi ağırlaşıyor, ruhun derinlerinde rezonansını buluyor. Sükûtun başladığı yere kadar uzanıyor hudutları. Farkına varamadığımın farkına varıyorum. Farkına
Heyhat!
Sükûtun dili çözülür mü birgün... Gece kelepçelerini çözer mi? Fikir, şarap teknelerinde ezilen üzüm gibi horlanmaktan kurtulur mu? Kağıt, para eder mi şu memlekette...! Haysiyet yoksunları, mikrofonlara bir güncük olsun küser mi? Namussuzluklarını, azıcık ar ederek haykırmaktan vazgeçerek!
sükûtun da bir dili vardır, anlayacakların yüreğin kadardır.. •
Nejdet Öğrtmn
Nejdet Öğrtmn
"Bir kadının suya değiyor ayakları İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı" Bazen ansızın beliren şiir susuzluğumu dindirdiğim mısralardan biridir. Dudaklarımı dayadığım bir kaç kelime nedeninin bilmediğim bir şekilde rahatlatır beni. Bu defa düşünmek istedim nedenini. Orhan Veliyi pek sevmem itiraf edeyim. Ama neden onun iki mısraı bu
Reklam
Şu karşı duvardaki çini fırına girdiğinde Hz. Musa gibi ateşi tutup ağzına götürmüştü. Bu yüzden mavi ile yeşili konuşurken dili tutuk. Mavi ile yeşil arasında incelen bir lisan turkuaz. Sükûtun incelttiği bir lehçe-i nâz.
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.