Tanrı korkusundan ötürü vazgeçmişti çoğu zaman, kendini öldürmekten korktuğu için vazgeçmişti bir iki kez; kendini öldürmeği alçaklık diye gördüğü de olmuştu, düzmece bir kahramanlık diye de. “Saçma” da demişti, “öldürsem neyi çözerim” diye de sormuştu kendi kendine.
Hayat duracak mıydı sanki? İnsanlar bunu kolaylıkla unutuyor galiba. Hayatın durmadığını, değiştiğini, değişeceğini. Çocukların, büyüdükleri zaman, dünyayı başka türlü tanıyacaklarını, babalarının bildiği dünyadan başka bir dünyada yaşayacaklarını.
Kararan yolda yeni bir şey düşünmeden, ölmüş bir geçmişin anıları içinde ölü gibi ilerleyip mezarına dönercesine evine, yurduna dönen bir adam olmak istemiyor.
Istırap insanı en kadar zorlarsa zorlasın, insan ıstırabı alt edebiliyor. En şiddetli acı anlarında bile, insan yeniden sıçrayıp endişelerini bir umutsuzluk veya güç işareti olarak -her ikisi de tamamıyla geçerlidir- görüşebilecek bir kayıtsızlık düzeyinde ifade edebiliyor.
Daha sonra, bir şeyin aradan yıllar geçtikten sonra yeniden yaşanamayacağını birçok yaşıtları gibi o da anlamış, bu yeni yürüyüşün yeni bir yaşantı, yeni bir olay olarak kabul etmek gerektiğine karar vermişti.