Hürrem Sultan'ın Vefatı
Dünya üzerinde en büyük acı şüphesiz evlat acısıdır Hürrem Sultan üst üste iki bebek ve iki yetişkin evladını kaybetmiş ve bu durum ona son derece ağır gelmiştir. Bu acılar vücuduna vuracak. başta kulunç olmak üzere bir takım rahatsızlıklar baş gösterecektir. Ömrünün son kışını eşi Sultan Süleyman'la çok sevdikleri Edirne'de geçirdi. Rahatsızlıklarının iyice artması üzerine İstanbul'a dönmüş ve içinde şifahane de bulunan Saray-ı Atik'e (Eski Saray) yerleşmiştir. Aynı yıl, 1558 tarihinde 52 yaşında hayata gözlerini yumacaktır. Vefatının bu kulunçtan olduğu rivayet edilir. Cenaze namazı Ebussuud Efendi tarafından Bayezid Camii'nde kılınan Hürrem Sultan, yapımı daha bir sene önce tamamlanan Süleymaniye Külliyesi'nde, caminin kıble tarafına defnedildi. Buraya defnedilen ilk kişi kendisi olmuştur. Vefatı İstanbul halkını fazlasıyla üzmüştür. Kabri üzerine Sultan Süleyman tarafından bir türbe yaptırılmış, devamlı Kur'ân-ı Kerim okuması için onlarca kişi vazifelendirilmiştir. Zaten türbesinin yapıldığı yer de son derece manidardır. Süleymaniye Külliyesi'nin kıble tarafında, Darülkurra'nın (Kur'ân-ı Kerim Okulu) dibinde yatar Hürrem Sultan. Sanki devamlı olarak, burada Kur'an okuyan çocukların seslerini dinlemeyi arzu etmiş gibidir.
Sayfa 133Kitabı okudu
29 Aralık'ta şehre giren Sultan Süleyman, o haftanın cumasında camlye çevrilen Saint Jean Kilisesi'nde cuma namazını eda edecektir. Cuma namazını, sefere iştirak eden Zembilli Ali Cemalî Efendi kıldıracaktır.
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
Sakın bir dîdeyi ağlatma handân olmak istersen / Dokunma hâtır-ı mûra Süleyman olmak istersen. (Sen de gülmek istiyorsan insanları ağlatmaktan vazgeç. Süleyman olmak istiyorsan karıncayı incitmemeyi öğren.) (Fennî Efendi)
Birgün Topkapı Sarayı'nın arka bahçesinde bazı meyve ağaçlarını karıncaların sardığını görecektir. İlaçlarsın, kireçlersin geçer. Ama Sultan bir karar veremez. Acaba caiz olur mu? diyerek Ebussuud Efendi'ye sorma kararı alır. Ancak Ebussuud Efendi'yi makamında bulamaz. Sorusunu bir kağıda yazıp odasına bırakır. Bir süre sonra Ebussuud Efendi gelecek, kâğıt parçasını görecek ve okuyacaktır. Belli ki Sultan'a ait bir soru. Sorunun cevabını altına hem de şiirin nazmına uygun olarak not edecektir. Bir süre sonra Sultan Süleyman yine gelir. Hocası yine yoktur ama sorusunun altına bir cevap iliştirilmiştir. Kanuni şöyle sormuştur: Meyve ağaçlarını sarınca karınca Günah var mı karıncayı kırınca Ebussuud el-cevap: Yarın Hakk'ın divanına varınca Süleyman'dan hakkın alır karınca Sultan Süleyman ağaçları ilaçlatmaktan vazgeçecektir. Normalde dinen haşerenin katli caizdir. Demek ki şeyhülislamlar padişahların fetva üzere değil, takva üzere yaşamalarını istemektedirler.
Sultan Süleyman'ın süt kardeşi Yahya Efendi'den bahis açmışken, onun İstanbul Boğazı'nın manevi sahiplerinden biri olduğunu da ifade edelim. Zamanında balıkçılar balığa çıkacakları zaman tekneleriyle tekkenin hemen dibindeki bu sahile yaklaşırlarmış. Yahya Efendi de tekkenin ucuna çıkar ve buradan onlara dua edermiş, "Ürününüz bereketli, kazancınız bol olsun." diye. Bütün balıkçılar hep bir ağızdan. "Amin" derlermiş. Sonra da Yahya Efendi onları, "Eyyam ola, eyyam ola!" yani, "Uğurlar ola!" diye savarmış. Yahya Efendi'nin vefatı sonrasında aynı adet devam etmiş. Balıkçılar yine buraya gelip bu kez onun ruhuna fatihalar gönderir ve ardından kendileri, "Eyyam ola!" diyerek buradan ayrılırlarmış. Rivayete göre, işte bu "Eyyam ola" sözü döne dolaşa bugünün "Heyyamola!" sözüne dönüşür. Ama bu arada kelimenin kökeni Rumcadır.
Yahya Efendi
İşte konumuz olan bu büyük âlim, Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşidir. Hafsa Hatun, Trabzon'da Şehzade Süleyman'ı dünyaya getirdiğinde sütü yetmeyecektir. Süt anne ararlar. O günlerde Trabzon Kadısı Ömer Efendi'nin de bir oğlu dünyaya gelmiştir. Ömer Efendi'nin hanımı hem kendi bebeğini hem de Şehzade Süleyman'ı emzirecektir.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.