Sabah etsemde seni
Gönlüme sultan
Dudağıma baldan
Sözüme yâr
Gözüme yaş
Bulsamda kitaplarda
Okusamda sözlerde
Yalanlar söylesemde
Unutmak için şarkılar çalsada
Sensiz gerçek sensizlik hakikat
Bir söz vardır ?
Güneş doğmak için karanlığı öldürmesi gerek
Ölüm acı gibi anılsada özgürlük
Cansız kalmak kolay yaşayıp cansız gibi kalmak zorunda olanlar var
Anlamak istemeyen ler için
Sözüm
Göz yaşı dökmediğin çiçeği büyütemessin
Büyütmedigin bir çiçeği de koparamassın
Her çiçek bir güneş sandığına açar
Yalansa bir gün de solar
Sultan Mahmut Üsküdar sırtlarında dolaşmaya çıkmıştır. Kalabalığın arasında bir çocuğu çağırır, kesesinden çıkardığı bir altını uzatır. Çocuk almak istemez. Padişah sebebini sorar. Çocuk der ki:
- Ailem bu altını nereden bulduğumu sorarlar, hırsızlık yaptım zannederek döverler beni.
Şaşırır Padişah:
- Evladım, benim verdiğimi söylersin sen de.
- O hiç olmaz sultanım. Padişah verdi mi bir tek altın vermeyeceğini onlar da bilirler...
Dedik ya üslup önemli, istemeyi bilmek zor iş.
Çocuk mu? Kesenin tamamını almış tabii ki...
- Kaderimde seninle ölmek varsa, buna katlanırım.
Cihan doğruldu:
- Ben katlanmam!.. Sonuna kadar savaşacağım, öleceksem bir sultan gibi ölürüm.
- Sultanlar nasıl ölürlermiş? Zehirlenerek mi, boğularak mı, boğazlanarak mı? Yoksa doğururken mi? Şatafat, felaketi önlemez.
Güneş ile ayın beraber olması anlamına gelen isimdir.
Aynı zamanda Mimar Sinan'ın uğruna biri Edirnekapı diğeri Üsküdar olmak üzere iki eser yaptığı, Osmanlı padişahı I. Süleyman ile eşi Hürrem Sultan'ın kızının adıdır.
"Ey Mihrimah, adı dilime yasaklı olan sevgili, gülüşü gözlerime haram olan sevgili, seni her anmamda nasıl kanıyorsa bu dilim, nasıl eriyorsa aşkının altında tenim, ruhum nasıl sızlıyorsa her daim, aşkımın tercümanı olacak ellerimde şekil bulacak olan taşlar" diye haykırmak istedi.
Sayfa 82 - Mürvet Sarıyıldız - İki Cami Arasında AşkKitabı okuyor
Ben dilenci; sen sultan; sevgi dağıtan benim
Sen ışık; ben karanlık ve aydınlatan benim
Ben ölümüm; sen hayat; cana can katan benim
Sabah sende oluyor; güneşi tutan benim
Soran ben; sorulan sen; hüznü damıtan benim
Öldüren ben; ölen sen; kabirde yatan benim
Sen sevda yüklü bulut, göklerimin sahibi
Saklıyorum içimde seni bir tufan gibi
Yüreğimden fışkıran bir "âh" mıdır gözlerin
Beni benden koparan "eyvah" mıdır gözlerin
Bu gözler o aydınlık, o leyli gözler değil
Yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
Ses midir, aynalarda çarpan kulaklarıma
Kürdili hicâzkâr mı, segah mıdır gözlerin
Arif Bey'i, Itri'ye zindanı Leyla kılan
Nihavent mi, sultân-ı yegâh mıdır gözlerin
Kubbesinde yitirdim zaman duygularımı
Akşam mıdır, gece mi, sabah mıdır gözlerin
Her köşede zifiri bir muamma bırakan
Gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin
Renkler âvâre; sitem başıboş kuytularda
Mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerin
Yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
İslâmiyet milliyeti denilen mazi derelerinde ve hâl sahralarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin olan ve Salahaddin-i Eyyubî ve Celaleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zâl gibi ecdadlarınızdan emsalleri gibi dâhî kahramanlar ile bir çadırda oturan bir aile gibi herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin enmuzeci olan İslâmiyet milliyeti size emr-i kat'î ile emrediyor ki: Tâ
her biriniz umum İslâmın ma'kes-i hayatı ve hâmi-i saadeti ve umum millet-i İslâmın ferdî bir misal-i müşahhası olunuz. Zira maksadın büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslâmiyenin galeyanı ile ahlâk da tekemmül ve teâli eder.
Divan-ı Harb-i Örfî
“Sevmeyi aklımdan çıkardım, sevgiyi aramadığım için benimle gelmediğini sanıp suçluluk duyduğum oldu, ama hayır, işte, sevgisi hala yüreğinde duruyordu. Üstelik eskisinden de çok… Kişi kaybolsa da sevgisi kaybolmuyordu.“