.... Siyasi İslam’ın Atası: Osmanlı Uleması Yalnız Olan Yozlaşır Sizce neden yozlaşan inançlar dünyanın her yerinde aynı etiklere sebep oluyor? Aslında anlaşılması güç değil, güç yozlaştırır. Şimdilik dünyayı bırakalım da son günlerde özellikle de sosyal medya fenomenleri sayesinde tekrardan alevlenen “Siyasal İslam” tartışmalarının özüne
Sultan Abdülaziz devrindeki Fransızkârî ıslahat ve bu ıslahat timsali olan Mekteb-i Sultanî, hep bu sistemin “a la mode” olduğu zamanlar meyveleridir.
Reklam
355 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Hüseyin Avni Paşa, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz döneminde yaşamış, serasker (günümüzde genelkurmay başkanlığı) ve sadrazam(günümüzde başbakan) görevlerine kadar yükselmiş bir şahsiyettir. Askeri yönden bir deha olarak kabul edilmektedir. Hersek, Karadağ, Girit isyanlarını bastırmış, Sırp isyanının çıkmasını engellemiştir. Osmanlı kara ve
Hüseyin Avni Paşa
Hüseyin Avni PaşaMustafa Ali Uysal · Türk Tarih Kurumu Yayınları · 20151 okunma
Cemalleddin Afgani, Afganistan'ın Kabil yakınlarında bir köyde doğmuştur. Hindistan'da akli ve nakli ilimleri oku-muş, Mısır'a gitmiştir. Ancak Mısır hükümeti kendisini sürgün etmiş, bunun üzerine Paris'e giderek öğrencisi M. Abduh ile birlikte "El Urveti-I Vüska" gazetesini çıkarmıştır. Bir ara İstanbul'a da davet edilen C. Afgani Sultan Abdulaziz devrinde yaptığı bir konuşma yüzünden azası olduğu Dar'ül Fünun'un kapatılmasına sebep oldu. Fesatçılığı anlaşılınca Türk uleması tarafından İstanbul'dan kovulmuştur.
Enes

Enes

@enesbir
·
14 Nisan 14:07
Mısır
Aynı düşünce sisteminin daha sinsi ve Afgani tarafından yaygınlaştırılmııştı. O, kontrollü bir devamı, Mısır'da Cemaleddin Ahmet Han gibi Kuran'ı doğrudan tartışmaya açmamış, geleneksel değerleri ve kurumla hırpalamaya çalışmıştır.
SIKINTIDAN KURTARMAK Sultan Abdülaziz Han. kendisinden umduğu başarıyı gösteremeyen sadrazam Ahmed Esad Paşa'yı görevden almaya karar vermişti. Mabeyn Başkatibi Atif Bey'i mühr-i hümáyúnun alınması için görevlendirdi. Atıf Bey, paşanın evine zaman zaman gidip gelenlerden olduğu için, padişah iradesinin uygulanması hususunda zor durumda kalmıştı. Ancak, ne olursa olsun padişahın emrini yerine getirmek lazımdı. Akşam yemeğinden sonra kalkıp, sadrazamın Beşiktaş/Ihlamur'daki konağına gitti. Esad Paşa, Atıf Bey'in her zamanki gibi ziyaretine geldiğini düşünerek hal hatır sordu. Muhabbete koyuldular. Sadrazam, ahvalin zorluğundan sözü, bu vazifeyi yaparken çok sıkıntı çektiğine getirdi. Mühr-i hümâyûnu ne şekilde geri isteyeceğini düşünüp duran Atıf Bey, sadrazamın bu sözünü fırsat bildi: "İşte, şevketli efendimiz de zatınızı bu zorluktan kurtarmak için, sizden mühr-i hümâyûnun alınmasına bendenizi memur kıldı." dedi. Esad Paşa biraz bozuldu ama mührü çıkarıp teslim etti.
Tehdidini savurdu. Cevher Ağa ile beraber başmabeynci ve başkâtip bu haberi Abdülâziz'e götürmek için saraya vardılar. Abdülâziz halini düşünüyor ve buhran içinde elim dakikalar geçiriyordu. Arada: - Beni Sultan Selim'e döndürdüler! Ben kimseye ne ettim? diyerek zihninden geçenleri yanındakilere ifham eyliyordu. Sonra Pertevniyal Sultana hitaben: - Validem! Bu işi kim etti bana, bilir misin? Diye sual etti. Validesi de: - Avni Paşa etti! Cevabını verdi. Sultan Aziz: - Yalnız Avni Paşa etmedi! Hoşunduk Koca Rüştü Paşa, hoşunduk Ahmet Paşa... Dedi ve ağlamağa başladı.
Sayfa 16
Reklam
480 syf.
9/10 puan verdi
Kitap Sultan Abdülaziz'in sözde intihar olayına değinmiş... Çok ilginç gelişmeler içinde farklı değerlendirmeler var.. Yazar; Abdülaziz ve Abdülhamid'i göklere çıkarırken Sultan Murad'a mason,deli,vs.. diyerek yerin dibine sokuyor..Bu tarih anlayışımızı hiç sevmedim...Bu yüzden hep yanlış sonuçlara varacağımızı düşünüyorum..Bütün
Bir Darbenin Anatomisi
Bir Darbenin AnatomisiYılmaz Öztuna · Ötüken Neşriyat · 2013355 okunma
Enver Paşanın odasına girdiğim zaman ayağa kalkıp beni karşıladı, sonra oturduk. Paşa “Bu da neyin nesi? Bizler tah­tadan adam imal edelim de kendi elemanlarımız arasına ka­talım diye uğraşıyoruz ama Hicazlılar jandarma komutanı ve defterdara yaptıkları gibi güvenlik güçleri mensuplarını öldü­rüyorlar. Ama Allah’a şükür ki kriz aşıldı. Şimdi sizden rica­mız, devletin kendisine güveni hakkında babanızın aklına ta­kılan bütün şüpheleri bertaraf etmek için çalışmanızdır. Ken­disine güvenimiz sonsuzdur” dedi. Kendisine şu cevabı verdim: “Bunlar nasıl sözler? Siz ‘Kahraman-ı hürriyet’ ünvanını ta­şıdığınız halde, sizin yanınıza gelene kadar birçok yere girip çıkmam gerekti. Benden ziyaretçi kartı ve kimlik bile istediler. Daha yakın geçmişte herkes sizi o kadar severken, şimdi bu uy­ gulamalar kamuoyunun sizden memnun olmadığını gösterir. “Ayrıca bekleme odasında Şeyh Abdülaziz Çâviş’le karşı­laştım. Şu anda sayın Nazırdan duyduğuma benzer sözlerle beni eleştirmeye kalktı. Abdülaziz Çâviş haddini aşıp devletle Şerif arasında aracı olmayı bile teklif etti. Oysa Şerif ile Osmanlı sultanları arasında, Ebû Nümey ve Sultan Selim zama­nından beri dostluk hâkimdir. Eğer işler bu kadar tersine dön­düyse, istediklerinizin gerçekleşmesine zaten imkân yoktur.
"...Elimde silahlandırdığım askerler bana karşı ayaklandı!" şehit Sultan Abdülaziz Han
Sayfa 47 - EşikKitabı okudu
Çoğu İnsan Cehalete Yenik Düşmüş...
Sultan emir ve yasak koymakla, kendisine sunulan zevklerle meşgul olup istekleri hiç bitmemektedir. Hiç kimse sultana bir öğüt vermediği gibi, aksine nefsin arzularını güçlendirecek övgüler yapılmaktadır. Oysa hastalıklara zıtlarıyla mukabelede bulunmalıdır, tıpkı Ömer B. Muhacir’in şu sözünde olduğu gibi: “Ömer B. Abdülaziz bana dedi ki: Haktan saptığımı görürsen elbisemden tutup beni sarsarak salla ve de ki sana ne oluyor ey Ömer!”
Sayfa 43 - Tahlil Yayınları
Reklam
Seraskerlik Dairesi
1826 yılında Eski Saray’ın yerine, Mimar Abdülhalim Efendi tarafından Seraskerlik makamı olarak ahşap bir bina yapılmıştı. Bâb-ı Seraskerî Meydanı’nın merkezinde bulunan bu yapı, yıkılıp yerine 1864-66 yılları arasında Sultan Abdülaziz Han döneminde kâgir bir Seraskerlik Dairesi yapıldı. Seraskerlik Teşkilatı, 1879 yılında Harbiye Nezareti’ne dönüştürülünce, bina da Harbiye Nezareti olarak hizmet vermeye başladı. Dikdörtgen planlı ve üç katlı olan yapının, dört yönden de birer girişi olup ana girişi güney cephededir. Bütün cephelerde eşit aralıklarla sıralanmış dikdörtgen pencereler vardır.
istanbultarihi.ist/167-istanbulda-... İSTANBUL’DA TASAVVUFÎ HAYAT Mevleviye Mevlana Celaleddin-i Rumî ile birlikte Konya’da teşekkül eden Mevleviye, fetih sonrası Vezneciler’deki Kalenderhane Camii’nin bir süre Mevlevî zaviyesi olarak kullanılması suretiyle ilk olarak İstanbul’da temsil edilmiştir. Ardından Sultan II.
Mekke şerîfi Hüseyin, Abdülhamid'in sağ kolu mesabesinde bulunuyordu. Mekke şerîfine verilen paşalık ünvanı ve gönderilen ihsanlar onu devlet sarflarında tutmağa kâfi gelmişti. Sultan Abdülhamid İngilizleri, kullandıkları silâhın aynı ile mukabele ederek mağlûp ediyordu. Şerif Hüseyin rütbeye, mansıba ve atiyye'ye karşı duramıyordu. Yüklüce bir ihsanı şâhane onu; Araif kabilesini Abdülâziz Bin Suud'a karşı harekete getirmeğe kâfi gelmişti. Sultan Abdülhamid ince zekâsı ve uzak görüşü ile Arabı Araba kırdırıyordu. Bu politika, onun tahta çıktığı günden beri takip ettiği politika idi. Araifler ile Vahabiler arasında cereyan eden mücadeleler sırasında Araifler, İbnisuud'un kardeşini kaçırmışlar ve Şerif Hüseyin'e teslim etmişler idi. Abdülâziz Bin Suud bunun üzerine mücadeleyi bırakmış, Gasmi de Türk Hâkimiyetini tanımak ve senede muayyen bir vergi vermek şartı ile kardeşini alarak mücadeleden çekilmişti.
Sayfa 106 - Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969Kitabı okuyor
Necid şehri artık bir entrikalar merkezi olmuştu. İngilizlerin namlı ajanları ellerinde Deterdin'in altınları, aşiretler ve şeyhler arasında mekik dokuyorlar, onları Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyana teşvik ediyorlardı. Lâkin Sultan Abdülhamid Han ağır basıyordu. Abdülâziz Bin Suud Osmanlı Ordusundan yediği darbe ile perişan olmuş ve boyun eğmişti. Diğer şeyhler ve aşiret reislerinin ise büyük bir kısmı Türkler tarafında idi.
Sayfa 106 - Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969Kitabı okuyor
Sultan Abdülhamid, Abdülâziz Bin Suud'un yavaş yavaş kuvvetlendiğini görüyordu. Bu adam ileride Osmanlı İmparatorluğu için bir çıban başı olabilirdi. Nitekim devletin başına sonradan büyük gaileler açan bu adam, hakikaten bir çıbanbaşı oldu. Sultan İkinci Abdülhamid, İngilizlerin plânlarını daha evvelden öğrendiği için Hicaz ve Yemen'de bir takım islâhat yapmak üzere plânlar hazırlandı. Fakat tatbike fırsat bulamadan, Abdülâziz Bin Suud büyük bir isyan hareketine başladı. İsyancılar, İngiliz malı silâhlar kullanmışlardı. Sarfettikleri para da İngiliz altunu... Sidney Reyi vazifesini yapmış, Abdülâziz Bin Suud'u İngiliz altunları ile yola getirmiş ve devlet aleyhine ayaklandırmıştı. Sultan Abdülhamid bu isyan hareketi üzerine derhal harekete geçmişti. Almanların inşa ettikleri Bağdat demiryolu ile Irak ve Basra üzerinde esasen nüfuzunu daha da kuvvetlendiren padişah, daha cenuba, Yemen'e doğru yürüdü. Abdülâziz Bin Suud'un isyanı devam ediyordu. Sultan Abdülhamid Kuveyt şeyhi Mübarek İbnüssabah ile anlaştı. Bu suretle Abdülâziz Bin Suud en büyük mahmilerinden birisini kaybetmiş oluyordu. Esasen Mübarek İbnüssabah için yapılacak başka bir şey de yoktu. Ya Sultan Abdülhamid ile anlaşacak veya Abdülâziz Bin Suud'a boyun eğecekti. Mübarek İbnüssabah Sultan Abdülhamid'i tercih etti ve İngiliz altunları ile başlatılmış olan Vahabilerin isyanı bastırıldı.
Sayfa 105 - Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969Kitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.