Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ecdadını unutanlar, kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca benzerler.
Sayfa 119Kitabı okudu
Yeni devletin telâkkileri gibi insanları da "modern" olacaktı. Örnek vardı: Avrupa... Her vesileyle kuyumuzu kazan, her fırsatta haçlı güruhunu üzerimize saldırtan Avrupa... Onun gibi giyinecek, onun yazısıyla yazacak, kendi kültür kaynaklarımıza sırt çevirip tarihimizi inkar ederek onun kaynaklarına yönelecektik. Papa'nın teklifini kabulle hristiyan olmadığı için Fatih'i kınayacak, Yavuz'u "kanlı katil" ilan edecek, Sultan Abdülhamid'e "kızıl Sultan", Sultan Vahideddin'e "vatan haini" diyecek, bütün tarihi "hanedan tarihi" ilan edip kendimize Etilerden, Sümerlerden, Moğollardan ecdat arayışına çıkacaktık. Vesikalar, vakıalar önemsizdi. Nazarlarında tarih, bir ilim değil, bir sanattı. Objektif olunmasınının önemi yoktu. Sadece milli olmalıydı. Bunun için de "dini" unsurlardan ayıklanması gerekiyordu. Yani geçmiş reddediliyor, yok ediliyor, "yok" un üzerine geleceği inşa etmek gibi imkansız bir hayalin peşinde koşuluyordu.
Sayfa 274Kitabı okudu
Reklam
Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkacağım vakit temiz bir yüze sahip olarak çıkmaktan büyük emelim yoktur. -Cennet Mekân Sultan Abdülhamîd Hân
timaş yayınlarıKitabı okudu
İngiltere'ye gelince: Osmanlıları destekleme siyasetini terk etmişti. Başbakanlık koltuğuna Glandstone oturuyordu. Amansız bir İslam ve Türk düşmanı olan Glandstone, bir gün Avam Kamarasında yaptığı bir konuşmada Kur'ân-ı Kerimi eline almış, bir sürü hakaretler sıralamış, en sonunda, "Bu kitap Türklerin elinde bulunduğu ve buna uyduğu müddetçe onları tarihten silemeyiz" demişti.
Sayfa 168Kitabı okudu
Sultan II.Abdülhamid devrine ilişkin gerçekleri söylemek adeta suç sayılmıştır. Sultan Abdülhamid 'i kötülemekle Cumhuriyet güçlenecekmiş gibi bir anlayış yerleşmiş, bu anlayış devlet görüşü olarak benimsenmiş ve okul kitaplarına aksetmiştir. Onun doğru dürüst eğitim görmediği, hatta hatasız yazı yazamadığı, kısacası "kara cahil" olduğu bile söylenmiştir. Halbuki durum tam tersidir: Sultan Abdülhamid, devrinin şartlarına göre çok iyi bir eğitim-öğretim görmüştür. Zamanın en büyük hocalarından dersler almıştır. Türkçe hocası Gerdankıran Ömer efendi, Acemce (Farisi) ders hocası Ali Mahvi Efendi, Osmanlı tarihi dersi hocası Vak'anüvis Lütfi Efendi'dir. Türkçe'yi çok iyi kullanır, Fransızca bilir, Arapça ve Farsça konuşurdu. Kısacası ona "cahil" diyen düşmanlarından çok daha kültürlüydü.
Sayfa 229Kitabı okudu
İLK KEZ TAHT DEĞİŞİMİNDE ABİDEN KARDEŞE GEÇME SÜRECİ
1603 yılında padişah olan Sultan I. Ahmed kardeşlerini öldürmeye lüzum görmedi ve 1617'de vefatından sonra, oğulları bulunduğu halde, bunlar yaşça küçük olduğundan kardeşi Sultan I. Mustafa tahta geçti. Böylece ilk defa bir padişahın yerine oğlu değil, kardeşi geçiyordu. Bu fiilen Osmanlı veraset telakkisinin değişmesi demekti. Çünkü Osmanlılarda o zamana kadar muayyen bir veraset prensibi olmamakla beraber, tahta hep önceki padişahın oğlu geçerdi. Sultan I. Ahmed'den sonra, hanedanın ‘erşeď (akıl sağlığı yerinde) ve 'ekber' evlâdının padişah olması hükmü getirildi ve ondan sonra bir-iki istisna dışında şehzâde katledilmedi. Ne var ki şehzadeler sancağa çıkarılmıyor, dolayısıyla halkla temas kuramıyor, tabii devlet yönetiminde de tecrübe kazanamıyordu. Kendilerine tahsis edilen dairede yarı hapis hayatı yaşıyorlardı. Bu yüzden çoğunun sinirleri harap oluyordu. Doğaldır ki, bileğinin hakkıyla padişah olma dönemi kapanınca, şehzade eğitimi de tavsamış, yetersiz padişahlar dönemi de böylece başlamıştı. Sultan I. Ahmed'in getirdiği veraset sistemi, 1876 tarihli Kanun-ı Esasî'ye girdi. Bir ara Sultan Abdülaziz ve daha sonra Sultan II. Abdülhamid bu usulü değiştirerek tahta genç ve dinamik kimselerin geçmesini sağlamak maksadıyla eskiden olduğu üzere ve Avrupa hanedanlarındaki gibi babadan oğula intikal eden bir veraset usulü kurmak istedilerse de başaramadılar.
Reklam
Nitekim Cumhuriyet’i kuranlar Abdülhamid Han’ın kurduğu okullardan çıkmışlardır. Hem de gerçekten iyi bir eğitim alarak. Yılmaz Öztuna Abdülhamid kitabında bu konuyu çok güzel özetler: “ Cumhuriyet’i, istisnasız Sultan Abdülhamid devrinde eğitim gören kuşaklar kurdu. Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk, Selanik’te modern ilkokulda, askeri ortaokulda, Manastır’da askeri lisede, İstanbul’da Harp Okulu’nda ve Harp Akademisi’nde okudu. Geniş kültür sahibi, mükemmel bir asker oldu. Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa, İngiltere, Birleşik Amerika’da daha yüksek kalitede subay yetiştirilmiyordu. Türk subayı, en iyi derecede Türkçe öğrendi. Nutuk’ta kullanılan inanılması zor zenginlikte bir Türkçe... Yabancı dil öğrendi. Prusya kurmaylarıyla strateji tartışması yapabilen bir kurmay subayı olarak yetişti.”
Sayfa 260 - Lopus YayınlarıKitabı okudu
Sultan Abdülhamid Han tahta çıktığında 270 milyon altın olan borcu 30 milyon altına indirdi. Eğer tahttan indirilmeseydi, bu borcu da bitirecekti. İttihatçılar 30 milyona indirilen bu borcu 9 senede 400 milyon altına çıkardılar.
Sayfa 371Kitabı okudu
Vefatının 103. Sene-i Devriyesinde Abdülhamid Han
Yoğun işi olmadığı durumlarda ise yatsı namazını kıldıktan sonra yatak odasına çekilirdi. Sultanın istirahate geçmesi ile Saray'da gürültü kesilir ortalığı sükûnet kaplardı. Sultan'ın ilginç alışkanlıklarından birisi de yatağına uzandıktan sonra uykuya dalmadan kitap okutturması idi. Ayak ucuna bir paravan konur ve Esvapçıbaşı İsmet Bey kendisine kitap okurdu.
Biliyoruz ki; tarih her zaman ibrettir. İnsanlık ancak yaşayan tecrübelerden yeterince ders aldığı ölçüde başarılı olabilmiş ve kendi ayakları üzerinde durabilmiştir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.