Kaplanın Sırtında - Z. LİVANELİ (Ben okumadan yaşayamam!)
Fark ettiniz mi, toplumun hangi kesiminden olursak olalım tutunduğumuz dal aynı: "okumak." Şah da padişah da olsa böyle, boğazından kısarak kitap alacak durumdaki biri olsa da böyle. Okumadan yaşayamayız artık.
Küçük bir okuma kulübü kurdum. Yakın çevremden. Her ay bir kitabı okuyup bir kafeye oturup tartışabileceğimiz bir kulüp. Ortak
Yeni devletin telâkkileri gibi insanları da "modern" olacaktı. Örnek vardı: Avrupa... Her vesileyle kuyumuzu kazan, her fırsatta haçlı güruhunu üzerimize saldırtan Avrupa... Onun gibi giyinecek, onun yazısıyla yazacak, kendi kültür kaynaklarımıza sırt çevirip tarihimizi inkar ederek onun kaynaklarına yönelecektik. Papa'nın teklifini kabulle hristiyan olmadığı için Fatih'i kınayacak, Yavuz'u "kanlı katil" ilan edecek, Sultan Abdülhamid'e "kızıl Sultan", Sultan Vahideddin'e "vatan haini" diyecek, bütün tarihi "hanedan tarihi" ilan edip kendimize Etilerden, Sümerlerden, Moğollardan ecdat arayışına çıkacaktık. Vesikalar, vakıalar önemsizdi. Nazarlarında tarih, bir ilim değil, bir sanattı. Objektif olunmasınının önemi yoktu. Sadece milli olmalıydı. Bunun için de "dini" unsurlardan ayıklanması gerekiyordu. Yani geçmiş reddediliyor, yok ediliyor, "yok" un üzerine geleceği inşa etmek gibi imkansız bir hayalin peşinde koşuluyordu.
Evlatlarım öyle kandırılmıştı ki;
"Hem benim getirdiğim Hamidiye suyunu içiyor hemde boğazları kuruyana kadar bana sövüyorlardı."
Sultan Abdülhamid Han
Merhum Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hocanın,
"Babalarımızı, dedelerimizi kestiniz" diyen bir Ermeni'ye cevabı:
"Bir Ermeni ile bir yerde karşılaştıkta konuştuk.
Türkçe konuşuyor, siz bizim dedelerimizi kıtır kıtır kestiniz diyor.
Ne zaman kesmişler dedim, işte babalarımızı dedelerimizi kesmişler diyor. **Ben