“İyi eş olmanın sırrı ihtimam ahlakıdır. Özenli davranmak, hoyrat olmamak, nezaketi korumak, kabalaşmamak, kötü söz söylememek, yarın bir gün pişmanlık duyacağımız kelamdan uzak durmak, gönül okşayıcı olmak, onun ihtiyaçlarını anlamak ve ona göre tavır alabilmek, kendimizi ona hizmetle yükümlü saymak. Leb demeden leblebiyi anlamak. Buna gayret gösterebiliriz. Daha iyi insanlar olduğumuz zaman daha iyi eşler ve daha iyi anne babalar da oluruz. Çocuğumuzun gözlerindeki ışıltılı sevinci ya da geçen bir hüzün bulutunu hissedecek kadar ona dikkat ve zaman verebildiğimizde daha iyi anne babalar oluruz.”
Çocuklarımız kendilerinin aslında koşulsuz sevildiklerini hissederlerse, “Ben bu ailenin bir ferdi olmakla seviliyorum, sevgiyi hak ediyorum, adım, ünvanım, okuduğum okul için değil.” diyebildiğinde o aile gerçek anlamda güvenlik sağlayıcı vazifesini görmüş olur. Aile bireyleri kendilerini güvende hissederlerse öz saygıları gelişir ve kendileri gibi davranırlar ancak. Kendin gibi olabilmek, özgüvenin ön şartıdır. Çocuklarımıza özgüveni kazandıracak olan bizim onlarla kurduğumuz ilişkilerdir. Onlara sevilebilir, değerli varlıklar oldukları hissini verecek kişiler elbet anne ve babadır.
Theodore Adorno, Minima Moralia’sında şöyle yazar: “Sen güçsüzlüğünü gösterdiğinde, diğeri gücünü göstermek için bundan faydalanmıyorsa bil ki seviliyorsun.”
“Kendi yaralarımızı görüp onları iyileştirdiğimizde çocuğumuzun yaralarını fark etmemiz ve onları sağaltmamız daha kolay olacaktır. Çocuk yaralarını -kolay olmasa da- onarmak, iyileştirmek mümkün. Çünkü insan hayatında gelişim hiç bitmez. Doğumdan ölüme kadar gelişim ve değişim devam eder. Bu da kendimiz ve çocuklarımız için hala bir umut olduğuna işarettir.”
“Yakın aile ilişkileri, sağlıklı ve iyilik hissi vermesinin yanı sıra kişinin hayat boyu depresyona yakalanma riskini de azaltıyor. Sevgi, insanı özgürleştirir. Aile sevgisi bir toplumun, bir geçmişin bıraktığı yaraları iyileştirir.”
Sabahattin Ali’nin cümleleriyle söylersek, “İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtılar. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, birtakım yabancılar beslemekti.”