Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü
Ve yabanıl ak atlar doludizgin
Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki
Bu sabah yağmur yağacak
Bu sabah gün açacak
Bu sabah tekmil tornurcuklar patlayacak
Bahar patlayacak
Köpükler, bulutlar patlayacak
Özlemierin en güzeli, tozlu bir özlem
Topraktan yeni çıkarılmış
Üç bin yıllık yunan şarabı
Atların kara
Kızıl Ölümün Maskesi kitabını okuyorum, içindeki hikayelerden birisi de Usher Evinin Çöküşü. Yaptığım bi’ alıntıdan yola çıkarak edebiyat atölyesindeki arkadaşımla hikayeyi tartışırken inanılmaz bir şey bulduk ve bunu, inceleme yazarak anlatmak istedim. Poe’nin bütün hikayelerinde zaten kendine has bir akışı ve uyumu oluyor. ama hikayenin ortasında ‘perili saray’ adında bir şiir giriyor hikayeye ve aslında son kıtası bütün hikayeyi özetliyor.
şimdilerde o vadiden geçenler
pencerelerin kızarık ışığında,
çırpınan dev karaltılar seçerler
çatlak bir ezginin eşliğinde.
bu arada baş döndürücü bir ırmak
gibi hızı asla kesilmeden
solgun kapıdan taşar uğursuz bir kalabalık
kahkahalarla -bir daha asla gülümsemeden.
ve kitabın sonu da şöyle bitiyor;
ışık, daha önce de sözünü ettiğim, yapının çatısından temeline kadar zikzaklar çizerek inen o belli belirsiz çatlaktan sızan, batmak üzere olan kankırmızı dolunayın apaydın ışığıydı… binlerce sel suyunun sesini andıran, iç içe geçmiş bir sürü haykırış duydum- ve ayaklarımın dibindeki derin, karanlık dağ gölü, Usher’ların kalıntılarının üstüne büyük bir ciddilik ve suskunlukla kapandı.
son iki kıtayı da kız kardeşinin, ikizinin üstüne kapaklanarak artık o anda tamamen ölmesiyle bağdaştırmıştım. geri kalanını arkadaşımla ortak tartışma sıradında bulduk.
severek okuduğum bir hikayeydi. edebiyat atölyesi iyi ki var :)
"...Odasının kapısından masasına şatıl kalkar, öyle büyük oda düşün... 'Gel bakalım delikanlı, neredesin sen ya,' dedi bana. Görsen işe almışlar da ben geç gitmişim gibi filan herifin hareketler. Dedim bir şeyler işte, 'Seçim var ya,' diyor, 'sen Aysel Hanım'ın kardeşiysen bizim de kardeşimizsin,' filan.
Hala aynı yerdeyim, hala aynı yerde hala aynı sessizlikte bekliyorum. Sessizlikte insan belki aradığını duyar dedim, ama şarkıları hiçbir zaman kapatamadım. Zira ben seni şarkı dinlerken daha iyi duyuyorum. Senin bana söyleyebilecek kelimelerin kalmadı, senin yerine şarkıları dinliyorum. Çünkü biliyorum, sen de öyle güzel konuşursun, bir farkın yoktur şarkılardan. Bir şarkı gibi senin de notalarını ezberlemişim, her çalan notada bir sonrakini bile tahmin edebiliyorum. Oysa şimdi sen neredesin, ben neredeyim. Notalar kadar yakın değiliz birbirimize, ama bil ki biz de notalar gibi yan yana olsak bir şarkı çıkar ortaya... ben her şekilde aynı yola çıkıyorum . Hala aynı yerdeyim, hala
aynı yerde bekliyorum. Dönüp dolaşıyorum, bir sürü sokağa giriyor bir sürü caddeyi geçiyorum, sahillerde dolaşıp aynı yola çıkıyorum. Dünya mı yuvarlak gerçekten yoksa ben mi çıkmazdayım...?