Yüz yıl sonra 1960’larda ABD’de olacağı gibi Kumarbaz’ın yazıldığı 1860’lar, Rusya’da kadınların özgürlüklerini ilan ettiği ve egemen olan güçlü erkek tipinin önce sorgulandığı, sonra da giderek alaya alındığı bir dönem. Yazarın ikinci karısı Anna da mektuplarında ’60’lılardan olduğunu övünçle belirtir. Dostoyevski, çizdiği erkek ve kadın tipleri ve aralarındaki ilişkiyle, tam da o günün modasını yakalamış olmalı. Örneğin kitap başlar başlamaz karşımızda yolsuzluklara karışmış, borç batağında, ağlama krizleri geçiren, ona buna yalvaran ve kadınların, yanlarında ancak bir süs köpeği gibi dolaştırmak istedikleri koca bir Rus generali var. (Türkiye’nin bugün bile böyle bir tiplemeyi kaldırabileceğini sanmıyorum.) Öbür uçta, romanın en olumlu erkek tipi Bay Astley bile ancak mahcupluğu, silikliği ve çekingenliğiyle kadınların iltifatını alıyor. Bir zavallı olan kahramanımız Aleksey’in haliyse malum. Kitabın tüm erkekleri, kadınların terk ettiği ya da nefret ettiği kişiler. Kadınlarsa tam tersi. Servetinin büyük bir kısmını rulette kaybetmesine rağmen Dostoyevski’nin çizdiği Büyükanne, önünde el pençe divan duran erkekleri azarlayan, kendinden emin ve güçlü karakteriyle Rusya’nın onurunun temsilcisi. Polina ve Matmazel Blanche da erkeklere istediklerini yaptıran, onlar gibi gülünç, duygusal durumlara düşmeyen kararlı kişiler. Bunalım geçiren Polina bile kararlılığını yitirmiyor.
Şari diyor ya "git başımdan"...
Bu karanlık diyorum çok yordu bee.
Gecem geçilmez sesinin süsünden deme,git başımdan.
Sen de susmayı bilseydin olmaz mıydı?
Suçunu gizleyemem, anlamazsın.
Zaman diyorum geç.
Hoş zaten göremezsin öyle gizliyorum ki gözlerimi bir görsen nasıl öfkeli...
Gecem geçilmez sesinin süsünden deme git başımdan.
Git ki artık durulsun şu gökyüzü. Seni çözemeyen bulutlar daha fazla yorulmasın.
Gecem geçilmez sesinin süsünden deme
Sus işte git başımdan....